top of page
WhatsApp Image 2021-09-22 at 06.13.47 (3).jpeg

Neden Doğala Dönüş

Bir Doğal Yaşam Projesi

Yerküreye Dönüş – Doğala Dönüş

Ekolojik yaşam? İlk anda akla gelenler ... organik beslenme, ekolojik tarım, tüketimi kısmak, çöp ayırmak, karbon ayak izini düşürmek. Sonra ... sonra çıtayı yükseltip kentten bir köye yerleşmek. Yalnız ya da birkaç arkadaşla. Arkadaşlarla. Modern komüncülük. Kendi başına yetme denemeleri. Sessizlik, huzur. Yılların yorgunluğunu atma arzusu. Yorgunluk. Bu haliyle çoğu kez kaçış izlenimi veriyor ekolojik yaşam söylemi. Ya da doğal yaşam. Oysa kaçış olmamalı. Bir buluşma, yok, yok, bir karşılaşma, daha büyük bir şeyle karşılaşma olmalı. Bedenen ve kafaca. 

 

Kavramları irdeleyeyim ilk önce. Verilmiş, öğretilmiş, dayatılmış kavramlarla didişelim biraz. Örneğin, insan kavramı. Ve de doğa. İnsan ve doğa. Aradaki 've' sorunlu, tehlikeli. Ben mi öyle algılıyorum ama sanki bağlamıyor, aksine ayırıyor. Bir yanda insan, diğer yanda doğa. İnsan ile doğa mı desek? Sanki daha iyi. Yakınlaştırıyor. Neredeyse kaynaştıracak. Tek bir sözcük yok maalesef. Örneğin, doğainsan. Doğal insan. Uygar insanın karşısında yeni bir insan tanımı. Tam da bu. İkisini birlikte tek bir kavramda yeniden tanımlamak. İlk önce insan ve doğayı, sonra da insan ile doğayı aşmak. 

 

Ayırmışız. Bir yanda insan, diğer yanda doğa. Kavgaya tutuşmuşuz ondan sonra da. Doğayı yenmek, onu kontrol etmek için. On bin yıl önce başlattığımız uygarlığımızın tanımı olmuş bu hırs. Yanlış. Eksik demiyorum, yanlış. Düzeltelim demişiz ama bu sefer de başka şekilde ayırmışız. Toprak Ana, Tabiat Ana gibi. Doğa ne ana ne baba, ne tanrı ne tanrıça. Ne uyum ne de denge. Doğa bir akış, belki akışlar dizisi içinde bir akış ama akış. Sayısız görünüşleriyle, şekil ve halleriyle bir akış ve insanlar onlardan sadece biri.

 

İnsan değil, insanlar, dedim. Önemli bir başka ayrım. Doğada insan değil, insanlar vardır. Çoğul başlamışız, tekil veya bir çift olarak değil. Doğal halimiz

çoğulluk. Tekil diye diye konuşmalarımızda, sonunda öyle görmeye başladık her şeyi. 

Doğa dediğimiz akışın bir görünüşü, bir şekli, bir haliyiz. Çağıl çağıl bir akışın sadece bir damlasıyız. Ama öyle düşünmüyoruz bir süredir. Damla hırs yaptı tüm akışı kontrol etmeye çalışıyor. Hemen olmadı bu kopuş, bu ayrılma. Ne olduğunu unutan insan bütünün diğer parçasına, onun dışında kalan parçaya, yani doğaya düşman oldu. Kendi yoluna gidebileceğini düşündü, başka bir bütün kurmaya girişti, uygarlık adını verdiğimiz. Onun dışında kalana da doğa dedi. Akışın içinde bir yapay dünya belirdi, akışın, doğanın döngülerinden ayrı yaşamaya çalışan.

Oysa doğada evrildik, o akışın içinde. O akışın bir parçasıyız. Tıpkı hem bir nehrin hem de her damlasının aynı su olması gibi, biz de doğayla aynı özden, aynı akıştan geliyoruz. Doğa tek başına yüce bir güç olarak yaratmadı bizi. Ne o bir yaradan ne de biz yaratılanız. Biz ve diğerleri, hepimiz birlikte doğayı, o akışı oluşturuyoruz. Doğanın milyonlarca ve milyonlarca görünüşünden, halinden biriyiz. Doğada evrilmiş bir tür olarak hem doğanın bir parçası hem de kendisiyiz. 

Arşipel.jpg

Milyonlarca yıllık doğa adını verdiğimiz yerküremizdeki bu akışın, bu evrimin sonucuyuz. Bu yolculuğun bir noktasında belirdik. Bedenlerimiz ve zihinlerimiz bu akışın içinde, doğada şekillendi. Genlerimiz bu akışı yansıtıyor. Bir yanda milyonlarca yıl yerkürenin döngülerine göre şekillenmiş bir evrimin yarattığı bedenlerimiz, yani biz. Diğer yanda, kendimizi hiç de doğamıza uymayan günlük ve yıllık döngülerine zorladığımız kendi ürünümüz yapay bir dünya. İlk fırsatta doğaya kaçma nedenimiz işte bu çelişki. Bedenlerimiz sezgisel olarak bizi doğallığa dönmeye zorluyor.

İşte doğallığa dönmek, yani benim ekolojik yaşam tanımım, her şeyden önce bu çelişkiyi çözmek, sadece çözmek de değil, daha üst düzeye taşımak demek. Sadece ihtiyaçlar için yaşamaktan arzular için de yaşamaya geçmek demek. Modern uygarlık ihtiyaçlar ve gereklilikler üzerine kurulmuş bir dünya. Bedensel doğal döngülerimizin ürünü arzularımıza ne fırsat ne de yer sağlıyor. Sağladığında da bunu sadece nesneler üzerinden yapıyor, satın alıp tükettiğimiz nesneler.

 

Mutluluk özünde bedensel bir süreç, doğadaki seslere, şekillere, akışlara göre evrilmiş bedensel bir süreç. Mutlu olmamız doğal bedensel döngülerimizin, hormonlar da denebilir, tatmin edilmeleri demek. Oysa biz çok farklı bir ortamda ve onun yapay döngülerine göre yaşamayı dayatıyoruz.

Uyum demek, stres olmamasıdır. O canlıyı alışkın olduğu habitatından, ortamdan alın başka bir habitata koyun, sorun yaşayacaktır, kendini stres altında hissedecektir. Huzursuz, yani mutsuz olacaktır. Uyum huzuru, mutluluğu getirir. Neden bizi en çok mutlu eden yer hâlâ doğa? Çünkü orada evrilmişiz.

Evrildiğimiz doğallığa dönmemiz gerekiyor. Bu da modern uygarlığın temel ilkelerini ve dilini yeniden gözden geçirmeyi gerektiriyor. İlla doğaya dönmek değil sorunun çözümü. Ama nasıl bir dünya yaratacaksak, bu dünyanın doğal bedensel döngülerimize göre düzenlenmesi gerekiyor. Yani doğallığımızı, doğal yanımızı daha çok yaşamamızı sağlayan bir dünya olmak zorunda.

 

Günümüz koşullarında tekrar yerkürede ve yerküreyle, yani doğal nasıl yaşayabiliriz? Bu bağlamda ilk anda bazı ilkeler akla geliyor:

IMG_20210610_093658.jpg

Doğallık ve dolayısıyla Ekolojik Olmak: 

İlişkisel bakabilmektir: Doğa çeşitliliktir, bir ilişkiler bütünüdür. Yaşamı sadece kendi üzerinizden değil, içindeki tüm ilişkilerini görerek ve bu ilişkilerin gereğini yerine getirerek, yani kendi dışınızdaki canlı ve cansızları umursayarak yaşamaktır.

Bedenselliktir:  Yaşam bize, milyonlarca yıl sürmüş bir evrimin sonucu olan bedenimiz üzerinden gelir. Sağlıklı ve mutlu yaşamak için bedenimizi özgürce kullanarak yaşamalıyız. Yaşamak bedensel eylemdir ve yaşamadan bir şeyi ne sevebiliriz ne de koruyabiliriz.. Ekolojik yaşam, modern yaşamın bedenimiz üzerindeki tahakküm ve sömürüsüne direnmektir.

Kaynakçı bakmamaktır: Canlı cansız ayrımı yapmadan yerkürenin diğer bileşenlerini sadece birer kaynak olarak değil, ilişkiye geçilmesi gereken şeyler olarak görmektir.

Paylaşmaktır: Bu dünyanın sadece bizim için olmadığını, diğerleriyle de paylaştığımızı, en az bizim kadar diğerlerinin de hakkı olduğunu anlamak, sorumlu ve sınırlı tüketmektir.

Uyum ve Uzlaşmadır: Doğaya hükmetmek, onu fethetmek değil, onunla uzlaşarak ona uyum sağlamaktır. Etik, yani dürüst olmayı, tüm dünyayı ve tüm canlıları kapsayacak şekilde genişletmektir.

En az zarardır:  Doğada mükemmel uyum veya denge yoktur. Her şey birbiriyle çatışır, birbirine zarar verir.  Doğa akıştır, sürekli değişen bir akış. Mükemmellik, modern hayatın insanı baskı ve kontrol altında tutmak için uydurduğu sahte bir hedeftir. Mükemmel uyumu yakalayamayız ama en az zararı hedefleyebiliriz.

Gökova'dan Bir Koy

Neden Doğallık, Doğala Dönüş?

Mutlu olmak için: Yerküreyle aramızda bir bağ var ve bu bağ üzerinden kendimizi beslediğimiz zaman çok daha mutluyuz. Modern yaşam bunun yerini alamıyor.

Yapay ve sahte bir dünyada değil, doğal yaşamak için: Doğallık, aracısız ve içinde evrildiğimiz ortamda, yani yerkürede, kendimizle, kendi beden ve zihnimizle buluşmak demek. Kendimizle buluşmayacaksak o zaman ne yapıyoruz bu hayatta. Teknolojimizi buna göre yeniden uyarlamamız gerekiyor.

Etik yaşamak için: Yalnız değiliz, diğer canlıların yaşam haklarını gasp etmeden, aksine gözeterek ve bu dünyaya en az zararı vererek yaşamalıyız.

Yereli ve dolayısıyla çeşitliliği korumak için: Yaşamın özü benzeşme değil, farklılaşma. Her yerin birbirine benzemeye ve herkesin aynı şeyi yapmaya zorlandığı bir dünyada yaşamak istemiyoruz. Fiziksel olarak bir yerin, düşünsel olarak da yerkürenin yer-lisi olmak istiyoruz.

Modern yaşamın sebep olduğu ekolojik krizi frenlemek için: Yerküremiz, yani içindeki canlılar, büyük ölçüde bizim yaşam tarzımızın tetiklediği ciddi bir ekolojik krizle karşı karşıya. Evimizi korumak istiyoruz.  

bottom of page