Ekolojik Mücadelede Duruşum
İnsan bedeni (zihin de dahil) milyonlarca yıllık bir doğallık sürecinin, yani bir evrimin sonucu. Homo sapiens olarak varlığımızın en az 140.000 yılını doğal habitatlarda geçirdik. Yaklaşık on beş bin yıl önce bir kısmımız yerleşik yaşama geçmeye başlıyor.
Yerleşik yaşam, insanın kısmen veya tamamen kendisine bir habitat yapması anlamına geliyor. Öyle de oluyor ama bunların bir kısmı farklı gelişiyor. Doğallıktan uzaklaşıyor, hem yerkürenin hem de insanın geçirdiği evrimin ürünü doğal süreç, döngü ve ritimlerden kopuyorlar. Ben bunları doğal olmayan anlamında yapay habitatlar olarak adlandırıyorum.
Bu yapay habitatlar kararsız yapılar. Sürekli büyümek zorundalar ve bunu enerji için doğayı ve emek için de insanı sömürgeleştirerek yapıyorlar. Bu kararsızlık yüzünden de istilacı bir habitat. Neolitik dönemde başlayarak sonunda tüm dünyaya yayılıyor ve bugün gördüğümüz küresel manzarayı yaratıyor.
Bu sömürgeleştirme ancak bizim uzun bir evrim sonucu ortaya çıkmış doğal özelliklerimizin gerektirdiği yaşam şekllini hiçe sayılarak gerçekleşiyor ve sürdürülebiliyor. Bu yapay habitatı mümkün kılabilen temel mekanizma. Yapay habitatlar insanların ürünü ama bilinçli ve planlı bir ürünü değil. Yerkürenin insanları ittiği bir süreçte bir bakıma kendiliğinden gelişmiş bir habitat türü ama bugün bunun bize ve yerküremize çok zarar verdiği artık anlaşılmaya başlandı.
Bu zarar büyük ölçüde bedenlerimiz üzerinden gerçekleşiyor. Yapay habitat, bizi doğal ortamlarda evrilmiş doğal süreç, döngü ve ritimlerimizden kopartarak bizde daimi strese ve dolayısıyla mutsuzluk ve tatminsizliğe yol açıyor. İnsan bunu bir şekilde çözmek zorunda. Ama maalesef yanlış şekilde çözmüşüz. Bir türlü doymayan bir tüketim kültürü yaratmışız. Bu da sürekli üretimi ve yerküremizin kaynaklarının aşırı israfını getiriyor ve sonunda iklim kriziyle yerküremizin işleyişini de bozmaya başladık.
Burada bir sürdürülebilirlik sorunu yok. Sorun, başından beri yanlış yönde gitmiş bir habitat türü ve bu yanlış gidişi değiştirmeye çalışmadığı gibi hatta teşvik eden bir kitle ve onun ideolojisi var. Bir yanda da büyük ölçüde bu sisteme bağımlı kılınmış büyük bir kitle. Çözüm sürdürülebilirlik değil. Çözüm aşağı yukarı her şeyin gözden geçirilerek yeni bir habitat kurulması.
Ama sekiz buçuk milyarlık bir dünyada bu ütopik bir çözüm. Büyük ölçüde neredeyse tüm modern insanlar bu sisteme bağımlıyız. Ama bu alt yapı. Üst yapısı olan tüketim kültürüne zorunlu olarak bağımlı değiliz. O bizim seçimimiz. Bu sistem için çalışmak zorunda olabiliriz, çünkü karnımızı doyurmalıyız. Ama bu sistemin istediği şekilde ve istediği kadar tüketmek zorunda değiliz. Atıkları ve artıkları toplayıp yeniden dönüştürme gibi bir saçmalığa kapılmak değil, baştan kullanmayarak, baştan tüketimi azaltarak, asıl yapılması gereken bu, eğer ekolojik bir şeylerin değişmesi isteniyorsa.
Ekolojik duruşum bu ama sadece burada kalmıyorum. Tüketim kültürüyle mücadele edebilmek için o kültürün içinde farklı bir kültür geliştirerek nefes almamızı sağlayacak habitatlar, yani ekokültürel habitatlar kurmamız ve bunların sayılarının artmasını teşvik etmemiz gerekiyor. İşte bu kayığı bu sebeple yapıyorum. Ekolojik duruşum, doğallaşma ve ekokültürel habitatlarla ilgili çok daha ayrıntılı bilgi ve çeşitli yazılar için aşağıdaki ilk iki bağlantıya gidebilirsiniz. Ayrıca bu bağlamda çeşitli etkinliklerimiz de olacak. Bunun için de sonuncu bağlantıya gidebilirsiniz.
Bir ekolojik varoluş yaklaşımı olarak doğallık felsefem ve antroposenden çıkış teorim
Yazılar, ve Konuşmalar
Doğallık, ekokültür, ekoloji ve antroposen konularıyla ilgili paylaşımlarım
Doğallaşma etkinliklerimiz ve ekokültürel habitatlar
Doğallık ve Ekolojik Olmak:
Çeşitlilikçiliktir: Doğallık çeşitliliktir ve dolayısıyla bu çeşitliliğin yarattığı ilişkiselliği anlamak ve bu şekilde yaşamaktır.
Bedenciliktir: Doğallık ve dolayısıyla yaşamak bize, milyonlarca yıllık bir evrimin sonucu bedenimiz aracılığıyla gelir. Her şeyden önce bedensel bir eylemdir.
Özneciliktir: Canlı cansız ayrımı yapmadan yerkürenin diğer bileşenlerini sadece birer kaynak olarak görmemektir.
Paylaşımcılıktır: Yerküresel varoluşun sadece bizim için olmadığını, diğerleriyle de paylaştığımızı, en az bizim kadar diğerlerinin de hakkı olduğunu anlamak, sorumlu ve sınırlı tüketmektir.
Uzlaşmacılıktır: Doğaya hükmetmek, onu fethetmek değil, onunla ve içerdiği diğerleriyle uzlaşarak var olmaktır.
En az zararcılıktır: Doğallıkta mükemmel uyum veya denge yoktur, o bir akıştır. Her şey birbiriyle çatışır, birbirinden alır ve dolayısıyla birbirine zarar verir. Mükemmel zararsızlık yoktur ama özellikle insanlar olarak en az zararı hedefleyebiliriz.
Neden Doğallık, Doğallığa Dönüş?
Mutlu olmak için: Yerküreyle aramızda doğallık üzerinden bir bağ var. Bu bağ üzerinden kendimizi beslediğimiz zaman olması gereken mutluluğu yakalıyoruz. Doğallıkla kaynaşmayan yaşam tarzları, özellikle modern yaşam bunu sağlayamıyor.
Yapay dünyamızın stresini, huzursuzluğunu yaşamamak için: Doğallık, aracısız ve içinde evrildiğimiz ortamda, yani yerkürede, kendimizle, kendi beden ve zihnimizle buluşmak demek. Doğallıktan yoksun kendi ürünümüz dünyamızda aksine daimi stres, yani huzursuzluk içinde yaşamak zorunda kalıyoruz. Yapaylığın huzursuzluğunu kaldırmak için teknolojimizi ve kendi yaptığımız dünyayı doğallığa uyarlamamız gerekiyor.
Etik yaşamak için: Yalnız değiliz, diğer canlı ve cansızların varoluş haklarını gasp etmeden, aksine gözeterek ve bu dünyaya en az zararı vererek yaşamalıyız.
Yereli ve dolayısıyla çeşitliliği korumak için: Doğallığın itici gücü ve güzelliği benzeşme ve mükemmellik değil, farklılaşma ve hata özgürlüğü. Biz bunun sonucuyuz. Bunu kaybetmemek için her yerin benzeşmeye ve herkesin aynı şeyi yaşamaya zorlandığı yaşam tarzlarını reddetmek gerekiyor.
Modern yaşamın sebep olduğu ekolojik krizi frenlemek için: Yerküremiz, yani içindeki canlılar ve dolayısıyla cansızlar büyük ölçüde bizim yapay dünyamızın işleyişinin tetiklediği ciddi bir ekolojik krizle karşı karşıya. Evimizi korumamız gerek.