Burada şu anda mevcut Doğallığa Dönüş etkinliklerimize geçmeden önce kısaca ana fikri anlatıyorum. Bu kısmı atlayıp mevcut etkinliklere ulaşmak istiyorsanız, biraz aşağıya gitmeniz gerekiyor. Etkinliklerin altında da nasıl olduklarını, ne beklemeniz gerektiğiniz anlatıyorum; ki bir yanlış anlaşılma olmasın. .
Neden Doğallığa Dönüş?
Kaçmak için mi, doğaya kaçmak? Ya da doğada tek başına ekolojik yaşamak için mi? İkisi de değil. Evet, doğa var bu etkinliklerde ama hedef doğaya değil,
doğal işleyişe, içinde evrildiğimiz yerküresel işleyişe dönmek, tekrar parçası olmak. Neden? Çünkü bugün küresel boyuta ulaşmış toplumsal ve ekolojik krizlerimizle bu doğal işleyişten koptuğumuz için boğuşuyoruz. Bu kopukluk yüzünden mutsuzuz ve mutsuz oldukça da daha çok tetikliyoruz bu krizleri.
Hedef asıl insan doğasına ulaşmak da değil, doğal işleyişe dönüş. Yerküremizdeki tüm canlılar gibi biz de bu doğal işleyişin içinde evrildik. Küresel ekolojik sorunlarımız bu ilişkiyi bozmamızdan kaynaklanıyor. Bu konuyu Doğallığa Dönüş sayfasında uzun uzun anlatıyorum. Ayrıntılar için oraya bakabilirsiniz.
Doğal işleyişle tekrar buluşmamızın önündeki en büyük engel, yaklaşık 10.000 yıl önce temelini attığımız yapay habitatlarımız ve onların en son versiyonu olan, tüm dünyaya yayılmış nesneci tüketim kültürüyle gelen modern yaşam. Bu etkinliklerin amacı, bu kültürü geçici olarak ortadan kaldıracak şekilde hayattan keyif almayı keşfederek mümkünse bu bağlantıyı tekrar kurmak. Keyif mi? Evet, sorunlarımızın özünde bu var. Ama nasıl bir keyif?
Amaç kesinlikle kaçmak değil, aksine direnmek, direnerek değiştirmek. Çok sinsi bir sömürünün kurbanlarıyız ve bu bilinçli veya bilinçsizce bizim eserimiz ve sürdürmeye de devam ediyoruz. O yüzden çözüm kendimizden başlıyor, kendi yaşamlarımızı gözden geçirmekten ve dayatılanı reddetmekten.
Fikren tam burada olmayabilirsiniz ama bu yazdıklarım ilginizi çekiyorsa, en azından sıcak bakıyor olmalısınız. Aksi takdirde bu etkinlikler sizin için olmayabilir. Çünkü keyif de desem, bunlar modern anlamda eğlence veya huzur etkinlikleri ya da gezileri değil.
Kısa vadede hedefimiz bir nefes alanı yaratmak, modern yaşamın sömürücü yapısının yol açtığı bedensel ve zihinsel tahribata direnmemizi sağlayan bir nefes alanı. Uzun vadedeyse, becerebilirsek, farklı bir yaşama kültürü. Kaçmadan, modern dünyanın yaşamın her alanını işgal etmesine direnerek.
Mevcut Seyirler - Olağan Denizcilik Seyri Örnekleri
Kayığımızı denize indirdiğimizde ilk önce destekçilerimizin desteklerine karşılık tasarladığım seyirleri yapacağım. Bunların arasında bazı denizcilik seyirleri de var. Şu anda mevcut seyirler bunlar ama ardından gelen denizcilik seyirleri de bunlara benzer olacak. Aşağıya ekliyorum bu seyirleri. Katılmayı arzuluyorsanız Destekle kutusunu tıklamanız gerekiyor. Destek Seyirlerimizin tamamını görmek için Destek sayfasına da gidebilirsiniz.
Deniz ve Dağ - Yelken ve Yürüyüş - DDYY
₺6.000 (1 kişi) / 9.000 (2 kişi) (yeme-içme hariç)
Burada yelken ile yürüyüşü birleştiriyoruz. İlk gün geleneksel bir yelkenlide denizcilik yapacaksınız. Etkinliğimize katılmadan önce sizi geleneksel denizcilik konusunda bir parça eğiteceğim. Kayığımıza adım attığınızda da yelkenleri açmadan önce yine kısa bir kursunuz olacak. Daha sonra sadece yelkenlerimizi kullanarak (motorumuz yok zaten) bir koya gidip demirleyeceğiz. Günün kalan kısmı deniz, yemek ve geleneksel yelkencilik ve doğa üstüne bir sunumla geçecek. Ya güvertede ya da sahilde uyku tulumlarımızda yatacağız. Dilerseniz çadır da kurabilirsiniz. Sabahsa 6 - 8 km'lik bir doğa/dağ yürüyüşümüz olacak. Kayığa geri döndükten sonra da tekrar yelken basıp başlangıç noktamıza döneceğiz.
Süre: 2 gün - 1 gece.

Yelken, Yıldızlar ve Mitoloji - YYM
₺6.000 (1 kişi) / 9.000 (2 kişi) (yeme-içme hariç)
Yüzlerce yıl yıldızlara güvenmiş denizciler, özellikle uzun yolculuklarda. ve benim de çok ilgimi çeken bir konu çocukluğumdan beri, dedim yukarıda. Bu etkinlikte çıtayı yükseltiyorum. Yelken seyri de ekliyorum. İlk başta yelken seyri yaparak (motorumuz yok zaten) demirleyeceğimiz koya gideceğiz. Etkinliğimize katılmadan önce sizi geleneksel denizcilik konusunda sizi bir parça eğiteceğim. Kayığımıza adım attığınızda da yelkenleri açmadan önce yine kısa bir kursunuz olacak. Akşam hava karardıktan sonraysa yıldızlar ve mitolojiyle baş başa kalacağız. Sadece o değil tabii, az da olsa bir de modern çağa kadar insanın yıldızlarla öyküsüne de gireceğim. Meraklılarınızla geç saatlere kadar yıldızları incelemeye devam edebiliriz. Ertesi gün tekrar yelken açıp başlangıç noktamıza geri döneceğiz.
Süre: 2 gün-1 gece.

Doğallığa Dönüş, Ekoloji ve Felsefe - DDEF
₺10.000 (1 kişi)/15.000 (2 kişi) (yeme-içme hariç)
Eğer projemizin ardındaki temel düşünceyi daha iyi kavrayabilmek ve bunu tam bir bedensellik ve doğallık içinde hem yelken basarak hem de dağlarda yürüyerek yapmak istiyorsanız bu etkinlik sizin için. Doğaya dönüş değil, doğala dönüş. Doğala dönüş ve felsefe projemizin iki temel ayağı. Felsefe, benim için, yaşama sanatı olarak tanımladığım içinde var olduğumuzu kavrama uğraşısı. Doğaya basit bir modern gözlemci veya tatilci olarak gitmeye çalışmıyorum. Bu iki farklı parçayı buluşturmak amacım. Yani sadece doğa ve ekoloji konularına girmeyip insanlığın genel gelişimi içinde doğala dönmenin ve doğallaşma felsefesinin ne anlama geldiğini de irdeleyeceğiz. Sohbetlerimiz bazen kayıkta güvertede yıldızların altında ya da yelkenle yol alırken bazen de kıyıda ağaçların altında ya da yakın zirvelerde yer alacak.
Süre: 4 gün - 3 gece.

Ekokültürel Habitat - Boğulma Alanından Nefes Alanına

Belli bir program yok. Amaç bir şey öğretmek değil. Bir arınma ayini de değil. Ama keşfetmek, keyifle keşfetmek ve keşfederken dönüşmek.
Üç "olmayı" keşfetmeye çalışacağız: (1) Bedensel olmayı, (2) Modern olmamayı ve (3) Yerkürenin parçası anlamında ekokültürel olmayı.
İnsan kültürel ve ekolojik bir varlık ve her ikisinin de altyapısı cinsel bir beden. Tüm süreç, ilişkilerle dolu bir yerel bağımlılıklar ağının parçası olarak evrimsel bir akış içinde gerçekleşiyor.
Ekokültürellik bu. Yaklaşık on bin yıl öncesine kadar böyle yaşıyorduk. Bugün o varoluşun eko'su büyük ölçüde kayıp.
Kültürü de saçma sapan bir tüketim sömürüsüne dönüştürdük. Nefes alanı boğulma alanı oldu.
Bu etkinliklerde nefes alanını geri getiriyoruz ama bir kaçış olarak değil, direnen bir ekokültürel nefes alanı, bir ekokültürel habitat yaratarak.
Doğallaşma Etkinlikleri Nasıl Olacak ve Ne Verecek?
Bedensel becerilerinizle tanışacaksınız
Ekokültürel habitatımız, yani yelkenlimiz, modern ölçütlere göre teknolojik açıdan epeyce basit bir ortam. Modern teknoloji yerine bedenselliği öne çıkartan bir ortam. Aslında pek de ihtiyaç yok modern teknolojinin büyük kısmına.
Yelkenlimizi biz götüreceğiz. Bizim bedensel çabamızla yol alacak. Ama sadece kas kuvvetiyle değil. Koşulları okuyarak, çözerek ve doğru stratejiyi belirleyerek yapacağız bunu. Yani kaslarımız kadar kafalarımızı da kullanacağız.
İlk başta yoracak. Ürkütecek de. Çünkü önceden ayarlanmış modern bir turizm etkinliği değil bu. Gerçek bir durum, yelkenlimizin faaliyeti bize, bizim başarımıza bağlı olacak. Başaramazsak bir yere gidemeyecek.
İşte tam da bu olacak keyif veren. Hiç bilmediğiniz, denemediğiniz bir yanınızla karşılaşacaksınız ve bu keyif verecek size. Çünkü o güne kadar hiç yapmadığınız, hatta yapamayacağınıza inandığınız bir şey becermiş olacaksınız. Kendi ellerinizle, bedeninizle, aklınızla yapacaksınız bunu.

1970'ler. Deniz ve doğayla tanışmamı sağlamış Odysseus'la Çatı koyunda.
Modern yaşamın rutinsel, köreltici ve yabancılaştırıcı dünyasından uzaklaşacaksınız
Pek de ufak olmayan motorsuz bir yelkenliyi hareket ettireceksiniz. Pek kolay bir şey değil bu. Keyif kısmen buradan gelecek. Sonuçta fiziksellikten keyif alacak şekilde evrilmişiz.
Ama asıl keyif, bu başarının başından sonuna kadar bizim ürünümüz olmasından gelecek. Kadın erkek çeşitli ben'lerden oluşan bir biz'in.
Modern yaşam, çocukluktan sonra bizi pek de değişmeyen rutinlere, günlük alışkanlık ve iş koşullarına hapsediyor. Yıllarca süren bu aynılık ve tekdüzelik becerilerimizi köreltiyor, merakımızı öldürüyor, heyecanımızı yok ediyor. Koskoca bir aygıtın, sahte ve yapay heyecanlarla mutlu edilen ufacık bir vidası olarak yaşıyoruz.
İşte burada vida olmaya son diyoruz. Başından sonuna içinde olduğunuz, her yanınızla hissettiğiniz ve tamamında rol aldığınız bir sürecin etkin katılımcısı olacaksınız.
Elleriniz beyninizle bir araya gelecek, fiziksel çaba düşünmeyle birleşecek. Daha önce hiç bilmediğiniz ve yapmadığınız aktiviteler beyninizde yeni alanlar açacak.
Alacağınız keyfin fizyolojik kaynağı da bu aslında. Yeni bir şey, yeni bir deneyim ve bunun, yani yeninin, alışılmamış olanın, bedeninizin parçası olurken verdiği keyif.
Bedensellik bu. Basit bir fiziksellik değil. Eylemi eylemden yabancılaşmadan yapmak, hayatı hayattan yabancılaşmadan yaşamak. Baştan sona içindeydim, parçasıydım, oradaydım diyebilmek.
Modern teknolojinin bizden aldığı, hatta çaldığı ve bizim de geri almak istediğimiz bu: yabancılaşmayı tersine çevirmek. Ancak bu tür bedensellik yabancılaşmayı sona erdiriyor.
Birlikte çalışacak, birlikte yiyip içip aynı mekanı paylaşacağız
Yelkenlimiz, yüz yıl öncesinin geleneksel iş yelkenlisi. İç tasarımı da öyle. Yani içinde kişiye özel kamaralar yok. O zamanın yelkenlileri gibi geniş bir ambarı var ve biz bunu olduğu gibi koruduk; bölmelerle ayırmadık. Kapalı ve özel tek mekan tuvalet.
Modern yaşamı reddediciliğimizi mekanda da sürdürdük. Ama sadece bireysel kamaraları reddederek değil, modern yaşamın ilişkileri rekabetçi ve saldırgan kılan sıkışıklığını, kalabalıklığını da reddederek. Bu sebeple muhtemelen en fazla sekiz kişi olacağız yelkenlimizde.
Özel kamaraların olmaması sadece eskiyi korumak için değil. Modern kapitalist bireyciliği de reddediyoruz. Elbette her birimiz bireyiz ama bireycilik farklı. Kayık daha çok birlikteliği ve paylaşımı öne çıkartan ortak bir alan. Hem güvertede hem de ambarda.
Yemekleri birlikte hazırlayıp birlikte yiyeceğiz. Sohbetlerimiz de ya kıyıda ateş etrafında ya da güvertede veya ambarda masada ya da yere yayılarak olacak. Uyku da ya güvertede ya da içerideki ranzalarda. Bazen de kıyıda kamp kurarak.
Yelkenlimizi götürürken olduğu gibi içerideki diğer işleri de beraber yapacağız. Elbette herkes kendi başına da kalabilecek; yeterince alan var. Önemli olan modern tüketim kültürü alışkanlıklarından uzak kalmak ve burada da teknoloji çıkıyor karşımıza.
Eski usul sosyalleşeceğiz: teknolojiyi kaldırarak, yüz yüze, göz göze
Teknoloji yakın, yüz yüze sosyal ilişkilerimizi de ele geçirdi artık. Modern tüketim kültürünün yeni oyunu. Sosyal medya denen bir saçmalık icat ettiler. Sosyal yabancılaşma demek daha doğru. Arada mesafeler olduğunda işe yarayabiliyor, birbirlerini tanımayacak insanları buluşturabiliyor. Ama yüz yüze ilişkilerde sosyalleşmeyi sekteye uğratıyor. Yelkenlimizde sosyal iletişim eski usul, yani teknolojisiz veya elden geldiğince az teknolojiyle olacak. Tercihimiz yüz yüze, göz göze olmak.
Yakın ilişkilere teknolojiyi dahil etmek duyularımızı şaşırtıyor ve yoğunlaşmamızı engelliyor. Bir tür gürültü işlevi görüyor. Uzun vadede daha da kötü. Sosyal becerilerimizi köreltiyor. Nedir bunlar? Örneğin, konuşmak, anlatmak, uzun cümleler kurabilmek, espri yapabilmek, ayrıntıları görebilmek ve aktarabilmek vb. Ama en önemlisi samimi olmak. Daha karmaşık becerilere girmiyorum bile. O yüzden bu etkinliklerde sadece kayığı yürütürken değil, sosyal ilişkilerde de teknoloji olmayacak.
Telefon ve Sosyal Medyadan uzak yaşayacağız
Bu bağlamda en sorunlu teknoloji telefon. Telefonu bırakacağız bu etkinliklerde. Size acil ulaşılabilmesi için ortak bir telefon olacak. Onun numarasını verirsiniz insanlara. Ama yine de kesinlikle ayrılamıyorsanız telefonunuzdan o zaman bu etkinlikler için çok meşgulsünüz, belki de diğer işlerinize yoğunlaşmanız daha doğru. Yanınızda getirebilirsiniz telefonunuzu ama kayığın sosyal ortamına değil.
Telefon olmayınca sosyal medya da olmayacak. Yani görsel gevezelik, sürekli fotoğraf çekip paylaşmak da olmayacak. Amaç yaşadığımızı birilerine göstermek değil, kendimiz yaşamak. Duyularımızla herhangi bir müdahale olmadan yaşamak, duyularımızı elden geldiğince serbest bırakmak. Sürekli fotoğraf çekmek bunu engelliyor; bakmıyoruz, sadece çekiyoruz. Ama elbette fotoğraf makinesiyle birkaç fotoğrafa hayır demiyoruz.
Aynı sorun teknolojik müzikte de var. Arka planda sürekli müzik olmayacak. Siz söyleyebilir ya da çalabilirsiniz. Eğlenmekle derdimiz yok, teknolojik olmadığı sürece, kendimiz aracısız yaptığımız sürece.
Sosyal ilişkide teknolojik bağımlılığı terk edeceğiz
Telefonunuzdan koptuğunuzda, yani sosyal medyadan uzaklaştığınızda bir yoksunluk krizi yaşayabilirsiniz. Muhtemelen yaşayacaksınız. Bu yeni bağımlılığımız, modern bağımlılık, tıpkı alkolizm veya diğer yapay uyuşturucu ve uyarıcılarla olduğu gibi. İnsan olarak yatkınız bağımlılıklara. Ama madem olacak bu, teknolojik araçlarla olmasın, insana, doğaya, o sırada yaşadığımıza, eyleme, düşünmeye, hayal kurmaya olsun diyoruz.
Teknolojik bağımlılık tekrara ve dolayısıyla uyuşturma ve köreltmeye dayanıyor; bireysel görme ve olmayı engelliyor, sürüleştiriyor. Doğal duyularımızsa çeşitliliği görmeyi ve farklı eylemlerde olmayı özendiriyor. Merak, eylem ve çeşitlilik evrimsel yapımızda var ve bunlar tetiklendikçe yaşamaktan gelen keyif dozu artarak zenginleşiyor. Keyif her şeyden alınabilir, önemli olan niteliği. Burada kilit sözcük zenginleşme, tektipçilikten, monotonluktan uzaklaşma.
Gördüğümüzü paylaşmak değil, gördüğümüzü anlatmak
Örneğin, bir fotoğraf paylaştığınızda kendinizden hiçbir şey katmıyorsunuz aslında. Ama o yaşadığınızı anlatmaya kalkışırsanız cümleleriniz, olayı öyküselleştirmeniz, süreç sırasındaki mimikleriniz, esprileriniz, algıladığımız renkleri, kokuları ve hisleri aktarmanız, tüm bunlar bedeninizdeki çeşitli süreçleri harekete geçiriyor ve karşılığında hem heyecanlanıyor hem de heyecanlandırıyorsunuz.
Bu paha biçilmez bir insan özelliği, bizi gerçekten mutlu kılan pratiğin ta kendisi. İşte telefonu bıraktığınızda, sosyal iletişimden teknolojiyi çıkarttığınızda bu bedensel ve yaşamsal zenginleşmeyi yaşayacaksınız.
İletişim ve eğlence teknolojileri değil bunun yerini almak, buraya yaklaşamıyorlar bile. En iyi ihtimalle ancak mutsuzluğu geçici bir süre savuşturmamızı sağlıyorlar. Mutluluk daha fazlasını, bizim bilfiil bedensel katılımımızı gerektiriyor.
Saat yok, doğal akışa göre yaşayacağız
Teknolojiye ek ikinci önemli konu da içselleştirdiğimiz modern zaman akışı. O da modern yaşamın abarttığı bir başka tür teknoloji. Saat takıntısı kapitalist ekonominin üretim verimliliği takıntısının sonucu. Burada bu kapitalist icadın yerini doğal akışlar alacak. Yani kalkış, yatış ve yemek saatlerimizi doğal akışlar belirleyecek. Doğal akış, bizim için güneş, rüzgar ve bedenlerimiz. Ona göre uyanacak, ona göre yatacağız. Yola çıkışımızı rüzgara göre yapacağız. Çoğu kez güneşle veya güneşten biraz önce kalkacağız ama tabii gün içinde bir köşeye çekilip kestirebileceğiz de. Hedef, günlük faaliyetlerimizi bedenlerimizin ve doğanın ritimlerine göre ayarlamak.
Doğadan ve doğallıktan kopukluğumuza son vereceğiz
Yapay habitattan ve onun kölece çalışma, tüketme ve teknoloji dünyasından uzaklaşınca tamamen farklı bir dünyada bulacağız kendimizi. Doğada mı? İlk anda öyle düşüneceğiz. Ama hayır. doğa olmayacak bu. İnsandan daha fazlası olan yerküreyle ilişkiye girecek, onunla aramızdaki bağı keşfedeceğiz. Bunun için de bol bol doğa yürüyüşleri yapacağız. Yürüyeceğiz, tırmanacağız, atlayıp sıçrayacağız. Sadece oturup seyretmeyeceğiz ya da fotoğraf çekmekle yetinmeyeceğiz, inceleyeceğiz ve anlamaya çalışacağız. Çünkü amaç doğada olmak değil, doğallığın içinde olmak, yani doğanın yarattığı varlıklar olarak bizim bu var oluşla ilişkimizi keşfetmek. Yoksa sadece doğayı terapisel anlamda kullanmak değil. Bu süreçte yorulacağız, terleyeceğiz ama sonunda epey keyif aldığımızı da hissedeceğiz. Bedenlerimizle hissedecek, algılayacak ve tanıyacağız.
Ateş Çemberleri
Ama
Nihai Hedef: Kültürel Topluluk ve Ekolojik İnsan
Ama
Daha ayrıntılı açıklamalar aşağıda. Şu anda sadece bu projeyi desteklemek isteyenlerin desteklerinin karşılığı olarak hazırladığım seyir ve yürüyüş etkinlikleri var. Bunları Destek sayfasında görebilirsiniz. Denize indikten sonra yenileri de gelecek.
Mevcut Doğallığa Dönüş Etkinliklerimiz
Doğallık deyince doğa gelir akla ve doğa bizim için yapay habitatlarımızın dışında olandır. Oysa o aynı zamanda bedenimizdir. Bedenimiz yerküremizin doğal süreçlerinin ürünüdür. Beden, yapay habitata hapsedilmiş doğallıktır, yerküredir.
Ama bazı farklılıklarımız olacak. Hedefimiz hayattan keyif almaksa da, modern yaşamın aksine keyfi amaca dönüştürmüyoruz. Hedefimiz, kontrolsüz ve sorumsuz bir keyif, hayatı bir abartılı yeme-içme ve gezmeden ibaret bir keyif düşkünlüğüne dönüştürmek değil. Burada ince bir çizgi var. Keyif almadan yaşayamayız ama şu anda modern yaşamın biz de yarattığı keyif tüm haz nesnelerini çıkartsak da hayatımızdan, bir de uğraşmamız gereken bir bağımlılık sorunumuz var çoğu kez: Haz almanın kendisini merkeze oturtan hazcılık. Haz veya keyif
xxx

Bazı araştırmacılar bilinçaltının aslında bedenlerimiz olduğunu söylüyor. Eğer dinlemesini, algılamasını bilirsek bedenlerimiz ne yapmamız, nasıl yaşamamız gerektiğini çok iyi biliyor. Bu etkinliklerde bu bağlantıyı yeniden kurmaya çalışacağız. Öyle mistik veya spiritüalist bir şey değil, tamamen doğal yaşayarak ve bedenlerimizi kullanarak ve paylaşarak. Ve tabii düşünerek, sohbet ederek, öğrenerek.