Ekolojik Faaliyet ve Nesne Kullanımı
Kayığımızı ekolojik yaptık yapmasına da iş burada bitmiyor. Çoğumuza bu yetiyor, ikinci aşamaya geçmiyoruz. Bu maalesef çevreci kesimde de yaygın. Oysa bir nesnenin nasıl kullanıldığı ve bu kullanımın ekolojik olması da son derece önemli. Meselenin bu yanı daha karmaşık ve hem yerküremizin hem de insanın aleyhine sinsice çalışan bir doğası var.
İlk önce kısaca bunu anlatmak istiyorum. Azıcık uzayabilir ama buraya kadar geldiyseniz şikâyetçi olacağınızı sanmıyorum. Ondan sonra da kayığımızı bu ilkeler doğrultusunda nasıl hazırlıyoruz, onu anlatacağım. Tabii bu kısmı atlayıp doğrudan o bölüme de gidebilirsiniz.
"Bir nesne yaparken veya bir eşya satın alırken bu eylem sadece karbon veya ekolojik ayak izlerinin en aza indirilmesiyle sınırlı kalmamalı... Bir bağımlılık ilişkisine mi yol açıyor, yoksa yeni kapılar mı aralıyor? ... Bir nesne veya eşyadan alınan mutluluk öyle olmalı ki, kendi rolünü önemsizleştirsin, mutluluğumuzun kaynağı o değil, onun üzerinden yaşadığımı ilişki olsun. Faaliyetlerimizde de bu ilkeye bağlı kalacağız."
İlk önce ekolojik sözcüğünden başlayayım. Bunu duyunca aklımıza ilk gelen doğa oluyor: Bir şey ekolojik olacaksa doğaya uyumlu ve zararsız olmalıdır. Genelde budur anladığımız ekolojik olmaktan. Hedef nispeten tamam. Uyum ve zararsızlık. Ama doğa değil habitat dememiz gerekiyor. Aynı şey değil mi? Tam değil.
Ekoloji canlıların habitatlarıyla ilişkilerini inceler. Bu ilişkiler sonsuza kadar aynı kalmaz. Sürekli bir etkileşim, karşılıklı değişim vardır bu ilişkiler arasında ama birbirlerini bir süreliğine dengelemiştir bu etkileşimler. Habitatın sonsuza kadar sürmese de muhtemelen uzun süre var olacak kendisinden kaynaklanan bir işleyişi oluşmuştur.
İşte ekolojik olmak bu ilişkileri anlamak ve elden geldiğince bu dinamik işleyişlerle uyumlu yaşamaktır. Yani var olduğun habitatın bu dinamik işleyişlerini bozmadan yaşamak, sürdürmek.
Tanım bu olunca ekolojik faaliyet veya bir nesnenin ekolojik kullanımı da aşağı yukarı netleşiyor. Bir nesne ekolojik yapılmış olabilir ama ardından gelen kullanımı ekolojik değilse, bunun pek de anlamı olmayacaktır. Binanızı acayip ekolojik yaptınız, karbon ayak izini, tüm izleri dikkate aldınız ama sonra öyle faaliyetler yapmaya başladınız ki bu binada, kullandığınız ürünlerin bir kısmı Afrika'dan, diğerleri Uzak Doğu'dan, içeride aşırı enerji tüketen teknolojilerle destekli faaliyetler, müşteri veya katılımcı kitlenizin profili de keza öyle, dünyanın içine eden işlerle uğraşıyorlar, sonunda iz miz kalmaz, hepsi tavan yapar ve bu bina da ekolojik falan olmaz. İstediğiniz kadar geri dönüştürülmüş bardak kullanın.
Faaliyetin Nesneleşmesi (ve Metalaşması)
Bir süredir çok daha sinsi bir gelişme var modern dünyada: Faaliyetlerin nesneleştirilmesi. Turizm, seyahat, eğlence, yeme-içme vb gibi kâr amaçlı nesneleştirilmiş faaliyetler belirdi ve giderek yayıldılar. Tam olarak ne demek istiyorum burada?

İnsan yapımı nesneyi faaliyetten ayıran en önemli özellik nesnenin kalıpsal olmasıdır. Sınırları bellidir. Belli bir şey içindir ve belli kullanım koşulları vardır. Faaliyet kalıpsal değildir. Aksine, baştan planlansa bile hiçbir zaman kısıtlayıcı sınırları yoktur. Hatta sınırlandırılamaz. Yani bir nesneyi tasarlandığı şeyin dışında kullanmak genelde pek mümkün değildir; bu ancak olağanüstü durumlarda ve zorlukla yapılabilir. Faaliyetin, ya da doğal faaliyet diyelim, bu tür sınırları yoktur; tamamen farklı bir şeye dönüşebilir.
İşte faaliyetin nesneleştirilmesi dediğim süreç tam da bunu değiştirmiştir. Bu özelliği ortadan kaldırılmış bir faaliyet türü belirmiştir. Buna faaliyet denebilir mi, tartışılır. Ama gerçek bir nesne de değildir. İkisinin arası, faaliyet görünümlü nesnedir bu nesneleştirilmiş faaliyet.
Çeşitli özelliklerle gelir bu yeni faaliyet türü. Konu geniş, her birine burada değinmek zor. Konu itibarıyla en önemlileriyle sınırlayacağım tartışmamı.
-
Her şeyden önce paraya dönüştürülebilir. Faaliyet sadece bir nesneye dönüştürülmemiş, aynı zamanda bir metaya da dönüştürülmüştür. Kişi parasını ödeyerek önceden belli kalıplar içinde tasarlanmış bir faaliyet satın alır.
-
Nesneleştirilmiş faaliyetlerin neredeyse tamamı kapitalizmin stresli iş ve yaşam koşullarının etkisini azaltmaya yöneliktir. Ama tabii bu pek de iyi niyet sonucu ortaya çıkmamıştır. Kapitalist zamanla burada, yani sistemin yarattığı stres de, stresli çalışma koşullarının hafifletilmesi gerekliliğinde kazançlı bir sektör görmüştür. Yani insanların eziyetini paraya çevirmenin yolunu görmüştür bazı faaliyetlerin nesneleştirilerek satılmasında.
-
Nesneleştirilmiş faaliyet kalıpsal, tektipleştirici, vasatlaştırıcı ve bireyselleştiricidir. Yaratıcılık, özgünlük ve kendiliğindenlik sınırlandırılmıştır. Kalıpsal olduklarından bir virüs gibi süratle çoğalabiliyorlar. Bir kültürde gördüğünüz bu tür bir faaliyet bir anda diğer kültürlere pek zorlanmadan sıçrayabiliyor.
-
Bu faaliyetler kendilerini gösterişçi tüketim nesnesi olarak sunuyorlar. Bir zamanlar sadece toplumun en varlıklı kesiminin zenginlik göstergesi olan gösterişçi tüketim artık bu kalıpsal faaliyetler sayesinde gerekli ödemeyi yapan herkese, özellikle de sıradan yurttaşlara sunulur olmuştur. Böylece sıradan çoğunluğun kendisini şanslı ve özel hissetmesi de sağlanmaktadır ki, birazdan anlatacağım gibi bu aslında son derece önemli bir özelliği nesneleşmiş faaliyetin.
Kapitalist Tüketim Kültürünün Yeni Taktiği: Keyif Bağımlılığı
-
Bu nesneleştirilmiş faaliyetlerin herhalde en önemli özellikleri doğrudan bedensel keyif süreçlerimizden yararlanmaları. Öyle başlamamışlarsa da bugün bedenimizin keyif almakla ilgili biyokimyasal süreçlerini bol bol kullanıyorlar ve bunu olumlu bir tarzda değil, bizi tüketime ve dolayısıyla para harcamaya teşvik ederek yapıyorlar. Sanırım teşvik biraz fazla güzel bir sözcük oldu burada. Kandırarak demek daha doğru. Bedenimizin on binlerce yıl doğal habitatlarda evrilmiş bu biyokimyasal süreçlerini yanıltarak kazanç sağlıyorlar. Bedenimizin nelere duyarlı olduğunu çözerek, hangi renkler, kokular, görüntüler vs, bizi daha fazla tüketime yöneltiyorlar.
-
Bu süreç sırasında keyif dediğimiz şey de değişiyor. Bizim için çevremizle etkileşimlerimiz sırasında olumlu olanı anlama ve ayırt etme aracı olan keyif bu şekilde kullanılması sonunda keyif almayı, bir araçken amacın kendisine dönüşüyor. Böylece faaliyetin içeriği önemini yitiriyor, sadece keyif almadan gelen tatmin öne çıkıyor. Ama doğal bir duygusal etkileşim olarak değil, bağımlılık nesnesi olarak. Herhangi bir uyuşturucu gibi aranılır oluyor ve tüketim kültürünün nesne ve faaliyetleri de tam buna göre üretilmeye ve pazarlanmaya başlıyor. Sonunda keyif ve tatmin ilişkisinin faaliyetin kendisinden sadece kültürel değil, biyokimyasal anlamda da ayrılması, artık olumlu faaliyeti veya eylemi olumsuzdan ayırmamızı da olanaksızlaştırıyor. Tatmine bağımlı modern insan için, tatmin dozunu aldığı sürece bunu sağlayan faaliyet veya eylemin ne olduğunun bir önemi kalmıyor. Bunun ne kadar tehlikeli bir gelişme olduğunu sanırım hatırlatmaya gerek yok. Böylece zaman içinde sadece faaliyet değil, modern insan da nesneleşmiş oluyor.
Sorunu kavrayınca çözüm de kendini belli ediyor. Ekolojik olmaları için faaliyetlerimizin nesneleşmesini engelleyeceğiz. Çünkü nesneleşmiş faaliyetler doğrudan tüketimi tetikliyor ve bu da enerji ve atık artışı demek. Ama iş orada bitmiyor, alan işgali de artıyor; diğer canlıların yaşam alanlarından çalıyoruz. Çünkü faaliyetleri bile nesneleşen bir dünya da enerji kadar alan ihtiyacı da giderek artıyor. Ve tabii son olarak da bu faaliyetler insanın giderek daha da bozulmasını, hatta bir bakıma nesneleşmesini getiriyor. Tüketici özneler olarak kapitalizm nesnelerine dönüşüyorlar, yani sermayeleşiyorlar. İnsandan tüketiciye, öznelikten nesneliğe.
Faaliyetlerimizin Ekolojikliği

Teknik Nesneler Açısından
Motor yok, jeneratör de düşünmüyorum. Rüzgarla yol alacak. Yelkenle ve yelkenler de, yani arma da modern olmayacak. Eski usul. Bez yelkenler, kendir halatlar, ahşap makaralar.
Irgat mekanik olacak. Elektrikli araçlar zorunlu minimumda kalacak. Elektronik araçlarsa muhtemelen olmayacak. Yine de az da olsa elektriğe ihtiyacımız olacak. Kayık yüz yıl öncenin yelkenlisi olacak ama katılımcılar bu zamandan. O yüzden biraz elektrik üreteceğiz. Güneş panelleriyle.
Temel ihtiyaçlar alanında tabii bir modern tuvaletimiz olacak. Ayrıca mecburen pis su tankı. Bir de temiz su tankı. Ama ne mutlu ki, motor olmadığı için mazot tankı olmayacak.
Dolayısıyla yıllık bakım dışında karbon yükümüz epey az olacak. Az bir şey de demir atmanın getirdiği ekolojik yük ama burada da elden geldiğince duyarlı olacağım.
Yeme İçme ve Günlük İhtiyaçlar Açısından

Mavi Yolculuk gezilerinde yeme içme bir zamanlar çok daha doğal düzeydeydi. Henüz bir prestij sembolüne ve tüketim aracına dönüşmemişti deniz gezileri.
Gelelim yeme içme ve günlük faaliyetlere. Aşırı su tüketimi, ses ve ışık kirliliği olmayacak. Çevreye ve o çevreyi paylaştığımız diğer canlılara saygı. İlk önce onların yaşam alanı gideceğimiz yerler.
Yeme içme de önemli. Ayarı kaçırmamak gerek. Hem tüketilen malzeme açısından hem de atık olarak. Son zamanlarda yeme içme alışkanlıklarımız karnımızı doyurma ve biraz da keyif almanın çok ötesine geçip bir hava atma faaliyetine dönüştü. Yani gösterişçi tüketime hayır. İsraf ve atığı arttırıyor.
Biz de diğer canlılar gibi bedensel atık üretiyoruz. Kaçınılmaz. Ama bunu arttıran sosyal ve kültürel alışkanlıklarımızı sınırlayabilir, tüketimimizi daha doğal düzeyde tutabiliriz. Miktar
önemli. Abartmaya gerek yok. Yerel ve mevsimsel kalmak da önemli. Burada çizgi nerede bilemiyorum. Şimdilik elden geldiğince yerel diyorum.
Kayığımızın Seyirlerinin Ekolojik Katkısı
Elbette faaliyetlerimizde de enerji tüketimine ve atık miktarına dikkat edeceğiz. Ama bu ikisi en kolay kısmı işin. Diğer yandan en zor kısmı da, eğer bu ikisinin de sebep değil sonuç olduklarını göremezsek, sanki çözüm sadece bunlarmış gibi takılıp kalırsak. Ama eğer görürsek, o zaman asıl üzerinde uğraşmamız gerekenin insan olduğu ortaya çıkacaktır. Çünkü enerji tüketimini de atığı da yaratan insan. Çok güzel ama burada dikkat etmemiz gereken bir ayrıntı var. Bu insan bir habitatın içinde, bir yaşam alanının içinde ve bu kendi kurduğu bir habitat, doğal olarak yerkürede var olan değil, yapay bir habitat, kendi ürünü kocaman bir nesne, bir aygıt. İnsan, yani modern insan bu habitatla etkileşim içinde ve tüm olumlu ve olumsuz davranış kalıpları da bu habitatla etkileşimlerinin dayatması sonucunda şekilleniyor. Yani kapitalist şirketlerin bize dayattığı soyut bir sıradan insan kavramı yerine bir habitatın içinde var olan bir insanı düşünmemiz gerekiyor, yani kapitalist sistemin yarattığı etkileşimler içindeki insanı. Bunu yaptığımızda bu habitatın ne tür ilişkiler dayattığı sorusu beliriyor. Yani insan kadar veya insandan biraz daha fazla habitatın kendisine yoğunlaşmamız gerekiyor. Ya da daha doğru bir deyişle, bir habitatın içindeki insanı düşünmemiz gerekiyor. Burada habitat bizim kurduğumuz yapay habitatın, uygarlığımızın, son versiyonu olan modern kapitalist dünya.

Denize indikten sonra yukarıdakine benzer kendi fotoğrafımıza koyana kadar bizim faaliyetlerimize benzer bu fotoyu bulduk. Foto Luca Franzi. .
Kayığımızın Bir Nesne Olarak Ekolojik Katkısı
Ekolojik olmanın temel ilkesi sadece olumsuz olanı azaltmak kadar olumlu olanı da arttırmak ya da olumsuzu olumluya dönüştürmenin yolunu bulmak da olmalı. Yani ekolojik olmak sadece zararın azaltıldığı pasif bir eylem değil, yararın da artırıldığı aktif bir eylem olmalı.
Burada da işe kullandığımız veya yaptığımız nesnelerden başlamamız gerekiyor. Bu alanda nesnenin aşırı enerji tüketimi ve atık yaratması konularına eğilmemiz konusunda bir sorunumuz yok. Bunun artık yeterince farkındayız. Eğer bunu önemsemiyorsak bu bizim etik olup olmamızla ilgili bir sorun. Ama nesnelerle ilgili, sık sık gözden kaçan başka bir sorun daha var dikkat etmemiz gereken: nesnenin işgal ettiği alan.
Her nesne bir yer tutar. Örneğin, bir arabanız olduğunda onu bir yerde tutmanız gerekir. Sadece kullanmadığınız zaman da değil, kullanırken de yer tutar. Onun için yollar ve park yerleri gibi başka alanlar da yapılır. Bunların hepsi enerji ve atık anlamına gelir ama bir de yer ve kalabalıklaşma. Kalabalıklaşma da bir ekolojik olumsuzluktur ve bu sadece insan nüfusunun artışıyla olmaz. Nesne nüfusunu da dikkate almak gerek. Nesne sayısındaki artışın gözden kaçan en önemli yanı, kapladıkları alanın diğer canlıların yaşam alanlarından gelmesidir. Diğer canlılar bizim nesnelerimiz yüzünden yaşam alanlarının, habitatlarının bir kısmını kaybederler. Bununla nasıl uzlaşabiliriz?
Nesnelere ihtiyacımız var. Özellikle de bu kadar kalabalık topluluklarımızda yaşayabilmek için. Ama yine de aşırı üretimi engelleyebiliriz. Evet, bu sefer tüketim değil, üretim dedim. Aşırı tüketime diğer yanından bakarsak aynı zamanda aşırı üretim de. Bir şeyi satın alırken bu ne kadar gerekli sorusunu sorabileceğimiz gibi, bir şeyi üretirken de aynı soruyu sorabiliriz, hatta sormalıyız.
Bu sorunun yanıtı zor. Herkes kendine göre bir gereklilik icat edebilir. Hangisi daha olumlu bir gereklilik sorusunun tartışması uzar da uzar ve sonunda çeşitli baskı mekanizmalarının kurulmasını da getirebilir. Ama ben kendi adıma, bu proje için şöyle yanıtladım bu soruyu:
Ben bir yelkenli yapıyorum. Bu yelkenlinin bir faaliyeti de olacak, eğer tek başıma yararlanırsam bu yelkenliden. Ama başkalarıyla da paylaşabilirim ve buna ek tek bir faaliyeti değil, faaliyetleri de olabilir bu yelkenlinin. Sanırım görmeye başladınız nereye gittiğimiz. Bu nesnenin bir ekolojik zararı veya yükü olacak ama faaliyetlerinin ve bunları paylaşan bireylerin sayısı artarsa o zaman birey ve faaliyet başına olan bu zarar veya yük de düşecek. Bir de tabii bu faaliyetlerin çoğunun var olan yabancılaşmayı ve ekolojik krizleri hedef alan çalışmalar olması var.
Kayığımız tam da böyle bir nesne olacak. Başkalarıyla paylaşılan, ortak çalışılan ve birlikte keyif alınan. Bir habitat olarak bu nesne tek bir bireyin değil, onu paylaşan bir topluluğun olacak. Hedef bu ve bu bir nesne olarak faaliyetlerinin sebep olduğu ekolojik yükü azaltmış olacak. Tamamen bireysel bir kullanım aksine ekolojik yükü arttıracaktır, çünkü tek bir birey kullanmaktadır ve bu daha doğal bir faaliyet gibi gözükse de aslında bir tür ekolojik sahtekarlık olacaktır.

Eski Bodrum yelkenlilerinden, motorsuz bir iş kayığı
Kayığımızın Bir Habitat Olarak Ekolojik Katkısı
Gelelim insana, modern insana, onun mutsuzluk sorununa, yapay habitatlarımızın son versiyonu modern yaşamda yaşadığı daimi stresli hayata. Herhangi ekolojik bir girişim bu konuya el atmıyor ve yaptığı veya kullandığı nesnenin faaliyetlerinde bu sorunu çözecek bir girişimde bulunmuyorsa bence kesinlikle ekolojik bir girişim değildir.
Modern insanın sorunu kendisi için eğleneceği ve modern tüketim alışkanlıklarını aynen sürdüreceği boş zaman sorunu değil. Bu sadece modern tüketimi arttırır ve zaten boş zaman sorunu sistemin sorunu; boş zaman sağlıyor ki, modern birey sisteme köleliğini sürdürsün, tamamen çökmesin ve sisteme bağımlılığı da sürsün. Bu modern turizm.
Modern yaşamın yarattığı stres sorunun çözümü, bizde milyonlarca yıllık bir evrim boyunca oluşmuş biyolojik, fizyolojik ve ekolojik süreç, ritim ve özelliklerin tatminiyle doğrudan bağlantılı. Bu da insanın bu doğallığına göre yaşaması gerektiği anlamına geliyor. Doğada yaşamak demiyorum, doğallığına göre yaşamasından bahsediyorum.
Bir nesne olarak kayığımız bunu beceremez, modern yaşama mahkum olmamamızı ortadan kaldıramaz. Ama en azından modern yaşamın bize zorlukla bıraktığı boş zamanlarımızda bir nefes alanı sunabilir, zihinsel ve bedensel doğal döngülerimizle baş başa kalabileceğimiz bir nefes alanı.
Neden bahsediyorum doğallık derken? Bedensel katılım, özgünlük, tektipleşmemek, yüz yüze etkileşim, toplu zaman geçirme, beraber çalışma, bireyselleşmek yerine topluluk ruhu oluşturmak, parayı ve modern teknolojiyi en aza indirmek, modern kültürün nesneleşmeyi ve gösterişçi tüketimi teşvik eden pratiklerinden uzak durmak. Kısacası insanı evrildiği doğal süreç ve sınırlarına, evrildiği yaşama şekline geri çekmek, doğallaşmak.
Kayığımızı götürmek için kaslarımızı kullanacağız. Zihinsel becerilerimizle yönümüzü bulacak ve doğayı okuyacağız. Modern aletlerle değil, elden geldiğince bizi sürece katan şekil ve araçlarla. Ortak bir alanda yaşayacak, yatıp kalkacak, birlikte çalışıp birlikte yiyip içeceğiz, birlikte eğleneceğiz. Bireyselliği tamamen öldürecek miyiz? Aksine, geliştireceğiz. Tektipleşme yerine özgünleştirici bireyselliği yeşerteceğiz. Ortak yaşam yeşertecek bireysel farklılaşmayı. Ortak nefes alanının içinde ara ara ve sık sık bireyselleştiğimiz anlar, habitatla tek başımıza girdiğimiz, dayatılmasına alıştığımız kalıplardan bağımsız özgün anlar olacak ve ortak anlarımızda bu bireysel anlarımızı paylaşacağız karşılıklı öykülerimizle.
İlk anda bu gereksiz ve hatta egzotik çabalar gibi gelebilir tüm bunlar. Ama insanın bu şekilde yaşaması, özellikle de kendi elleri ve kafasıyla bir şeyler yapması farklı bir mutluluk. Bu bizim uzun süredir unuttuğumuz bir özelliğimiz. O mutluluk aslında amacımız değil. Bedenlerimiz bu şekilde evrildiği için bu yukarıda saydığım ve belki birkaçını da atladığım durumları, halleri arıyor ve bulduğunda da bizi, çeşitli organik keyif süreçlerimizi harekete geçirerek olumlu bir şeylerle karşılaştığımızdan haberdar ediyor. Yani mutluluk yan ürün aslında. Bedenlerimiz kendimizi mutlu hissetmemizi sağlıyor ki, bu olumlu durumlarla aramızda bağımlılık ilişkileri oluşsun ve sürekli yaşasın bu halleri.
İşte ekolojik mutluluk tam da bu ve doğallık da bu mutluluğa bizi ulaştıracak yaşam şekli, bir ekokültürel habiatat oluşturma girişimi. Eğer herhangi bir faaliyet ekolojik olacaksa nihai hedefi tam da bu olmalı. Aksi takdirde bu boşluğu nesneler ve onların tüketimi doldurmaya başlayacaktır.