Faaliyetleri Ekolojik/Doğal Yelkenli
"Bir nesne yaparken veya bir eşya satın alırken bu eylem sadece karbon veya ekolojik ayak izlerinin en aza indirilmesiyle sınırlı kalmamalı... Bir bağımlılık ilişkisine mi yol açıyor, yoksa yeni kapılar mı aralıyor? ... Bir nesne veya eşyadan alınan mutluluk öyle olmalı ki, kendi rolünü önemsizleştirsin, mutluluğumuzun kaynağı o değil, onun üzerinden yaşadığımı ilişki olsun. Faaliyetlerimizde de bu ilkeye bağlı kalacağız."
Aslında sorun nesnelerle doğal ilişkimiz değil, dayatılan modern ilişki. Günümüz dünyasında nesneler sanki mutluluğun anahtarı onlarmış gibi sunuluyor. Bu yetmiyormuş gibi bir de bağımlılık ilişkisine yol açarak bizi daha fazla nesne edinmeye itiyorlar. Bu şekilde tasarlanıyorlar. Nesneler, yani satın aldığımız ve tükettiğimiz eşyalar bizi daha fazla eşya arayışına itecek şekilde sunuluyorlar. Böylece giderek daha fazla nesne, yani eşya bağımlısı oluyoruz.
Nesneler mutlu edebilirler. Ama bu şekilde değil. Hedef olmadan, hayatımızın amacına dönüşmeden, sadece kapasitemizi daha fazla ve daha farklı şekillerde ortaya çıkaran ve arttıran araçlar olarak. Özelikle kendi emeğimiz ürünü nesnelerle çok özel ilişki de kurabiliriz ama sonuçta hiçbir nesne bizi bir tüketim girdabına sokacak bağımlılığa sebep olmamalı. Her nesne, her eşya bizim doğal akışlarımızı/ritimlerimizi daha fazla ortaya çıkartmalı, onların yerini almamalı. Aynı şekilde faaliyetlerimiz de bunu yapmalı.
Ekolojik veya doğal yaşamın, yani doğallaşmanın özünde bu ayrımı yapabilmek çok önemli. O yüzden herhangi bir nesne yaparken veya bir eşya satın alırken bu eylem sadece karbon veya ekolojik ayak izlerinin en aza indirilmesiyle sınırlı kalmamalı. O nesneyi veya eşyayı nasıl kullanıyoruz, onunla nasıl bir ilişkiye giriyoruz; bu da çok önemli. Bir bağımlılık ilişkisine mi yol açıyor, yoksa yeni kapılar mı aralıyor?

Kayığın faaliyetlerinde de aynı ilke ön planda olacak. Elbette ilk önce karbon ve ekolojik ayak izlerimize dikkat edeceğiz. Tıpkı yapım aşamasında olduğu gibi, hem doğaya hem de genelde yerküreye en az zararı vermeye çalışacağız. Bu birinci mesele.
Ama bir de kendimize olumlu katkısı olmasını sağlamaya çalışacağız ki, işte burada mutluluk konusuna giriyoruz. Bu nesne, yani bu kayık, beni ve bana katılacak diğerlerini doğal anlamda nasıl mutlu edebilir? Öyle bir mutluluk olmalı ki bu, bizi mutlu ederken kendisi uzaklaştırsın, kendi rolü önemsizleşsin, mutluluğumuzun kaynağı o değil, onun üzerinden yaşadığımız ilişki olsun. Bu da ikinci ve asıl mesele. İlk önce birinciden başlayayım.
Kayığımızın Seyirlerinin Ekolojik ve Karbon Yükü

Motor yok, jeneratör de düşünmüyorum. Rüzgarla yol alacak. Yelkenle. Ama yelkenler, yani arma modern olmayacak. Eski usul. Bez yelkenler, kendir halatlar, ahşap makaralar. Kayığımız aşağı yukarı fotoğraftaki kayığın tipinde olacak.
Irgat mekanik olacak. Elektrikli araçlar zorunlu minimumda kalacak. Elektronik araçlarsa muhtemelen olmayacak. Bir tek tabii seyir fenerleri.
Yine de az da olsa elektriğe ihtiyaç var. Kayık yüz yıl önceyi canlandıracak ama konukları bu zamandan gelecek. En azından temel ihtiyaçların karşılanması gerekiyor. Güneş panelleri düşündüm. Bu şekilde enerji üreteceğim.
Temel ihtiyaçlar derken, modern bir tuvalet de olacak ve tabii buna karşılık gelen pis su tankı. Mecburum. Suyu da yüzyıl önce olduğu gibi güvertede taşımayacağım, su tankı da olacak. Ama ne mutlu ki, motor olmadığı için mazot tankı olmayacak.
Dolayısıyla karbon yükü çok az olacak. Ama yıllık bakım ve kayığın demir atma ve çekme operasyonları az da olsa ekolojik yükü arttıracak. Elden geldiğince duyarlı olmaya çalışacağım.
Kayığımızda Yeme İçmenin Ekolojik ve Karbon Yükü
"Yeme içme de önemli. Ayarı kaçırmamak gerek... Tüketimimizi daha doğal düzeyde tutabiliriz...Gösteriş yüzünden gereğinden fazla pişiriyor, yiyor ve dolayısıyla tüketiyoruz. Kayıkta gösterişçi tüketimden uzak duracağız. "
Gelelim yeme içme ve günlük faaliyetlere. Aşırı su tüketimi, ses ve ışık kirliliği olmayacak. Önce çevreye ve o çevreyi paylaştığımız diğer canlılara saygı. Her şeyden önce onların evi gideceğimiz yerler.
Yeme içme de önemli. Ayarı kaçırmamak gerek. Hem tüketilen malzeme açısından hem de atık olarak. Son zamanlarda yeme içme alışkanlıklarımız karnımızı doyurma ve biraz da keyif almanın çok ötesine geçti, önemli bir atık kaynağına dönüştü.
Biz de diğer canlılar gibi biyolojik atık ve çöp üretiyoruz. Bunu durduramayız. Ama bu tüketimimizi ihtiyacın ötesinde arttıran sosyal ve kültürel alışkanlıklarımızı sınırlayabilir, tüketimimizi daha doğal düzeyde tutabiliriz.
Dolayısıyla miktar önemli. Abartmaya gerek yok. Bir de tabii yerel ve mevsimsel kalmak gerekiyor. Yerellik ilginç bir konu. Çizgi nerede? Düşünmek gerek ama çözene kadar elden geldiğince yerel diyeyim. Aksi, karbon yükünü de ekolojik yükü de arttırıyor
Gösterişçi tüketimden de uzak duracağım. Gösteriş yüzünden gereğinden fazla pişiriyor, yiyor ve dolayısıyla tüketiyoruz. Kayıkta pek yeri olmayacak.

Mavi Yolculuk gezilerinde yeme içme bir zamanlar çok daha doğal düzeydeydi. Henüz bir prestij sembolüne ve tüketim aracına dönüşmemişti deniz gezileri.
Kayığımızın Seyirlerinin Ekolojik Katkısı
"Ekolojik/doğal yaşamayı sadece verdiğimiz zararı azalttığımız pasif bir şey olarak görmemeliyiz. Aynı zamanda bize de katkıda bulunan aktif bir şey olarak görmeliyiz. "

Gelelim ikinci meseleye. Verdiğimiz zararı en aza indirmek önemli ama burada sadece olumsuzu azaltıyoruz ama aynı zamanda olumluyu da arttırmalıyız. Bir nesne olarak kayığın doğaya en az zararı vermesini sağladım ama bana veya bize de olumlu katkısı olması gerekiyor. Hedef ekolojik/doğal yaşamaksa, kayık bunun doğallığa dönüş ayağını da gerçekleştirmeli.
Yani ekolojik/doğal yaşamayı sadece verdiğimiz zararı azalttığımız pasif bir şey olarak görmemeliyiz. Aynı zamanda bize de katkıda bulunan aktif bir şey olarak da görmeliyiz.
İlk başta söylediğim gibi, amaç bir nesneye tapmak değil, onu kendimizi yeniden yaratacak şekilde kullanmak olmalı. Çoğu kez bu gözden kaçıyor ve nesnenin kendisine kilitleniyoruz.
İnsanın mutluluğu, doğanın milyonlarca yılda onda yarattığı biyolojik ve fizyolojik süreç, ritim ve özelliklerinin tatminiyle doğrudan bağlantılı. Bu da en başta doğanın insanda yarattığı yaşamsal döngülere, yani yaşam tarzına göre yaşamaktan geçiyor.
Yaptığımız veya kullandığımız her nesne ilk önce bunu sağlamalı. Sağlamıyorsa yaşamımızdan çıkartmalıyız.
İtalya'dan bir örnek. Eski geleneksel yelkenlilerden bir leudo günümüze uyarlanmış
"Bunlar kalktığında zamanla mutsuzluk başlıyor. Bu yokluğu, bu açlığı bastırmak için tüketime kayıyoruz, aşırı tüketime. Bu da yerkürenin akışlarını/ritimlerini bozan bir yaşam tarzına yol açıyor. Yani yerkürenin rahatlaması insanların doğallığa dönmelerine ve bununla gelecek doğal mutluluğa ulaşmalarına bağlı."
Bir nesne olarak kayığın bize doğal yaşam anlamında yapacağı en önemli katkı, beni ve bizi, zihinsel ve bedensel doğal döngülerimizle baş başa bırakması olacaktır.
Kayığımızı götürmek için kaslarımızı kullanacağız. Zihinsel becerilerimizle yönümüzü bulacak ve doğayı okuyacağız. Modern aletler değil, kendimiz bir şeyler yapacağız.
Böylece bedenimizdeki çeşitli doğal süreç, ritim ve döngüleri harekete geçirecek veya etkisini arttıracağız ve hem bunun getirdiği heyecanı hem de bunun sonunda gelen tatmini yaşayacağız. Çoğu kez bedensel tatmini atlıyoruz. İnsanın kendi elleri ve kafasıyla bir şeyler yapması gerçekten farklı bir mutluluk, insanı değiştiriyor. Daha da önemlisi kendine güveni arttırıyor, becerilerimiz ve becerdiğimizle mutlu oluyoruz. Ama eğleniyoruz ve keyif de alıyoruz. Hem de daha fazla, daha doğal, daha gerçek.
Burada iki tür ilişki var. İlki canlı ve cansız doğayla. Sadece deniz değil, sık sık kara da olacak. Modern aletlerden yoksun sadece bedenlerimizle gireceğiz bu ilişkiye.
İkincisi de bu macerayı, bu deneyimi paylaştığımız kişilerle. Beraber yatıp kalkacağız, yiyip içeceğiz ama en önemlisi beraber çalışacağız. Eylemsel beraberlik.
Kayık, eski tür bir yelkenli olduğu için özel kamaralar olmayacak. Ortak bir alan ve ortak bir topluluk ruhu öne çıkacak şekilde düşündüm kayığı. Paylaşım ve dayanışma öne çıkacak, bunu yeniden hatırlayacağız.

Eski Bodrum yelkenlilerinden, motorsuz bir iş kayığı
Haz ve mutluluk hareketsizlik ve boş vermek olmak zorunda değil. Bunu modern yaşam dayatıyor. Bize yabancı hedefler için köle gibi ve tamamen doğamıza aykırı şekilde çalışınca böyle davranıyoruz. Kayık kendin için faaliyet olacak. Ama bir kaçış değil, yeniden buluşma, doğallığı keşif.
İnsan hareketli ve gözlemci bir canlı. Haz veya keyif almasının ardındaki biyolojik süreçler bu ikisiyle yakından ilişkili. Bunlar kalktığında zamanla mutsuzluk başlıyor. Bu yokluğu, bu açlığı bastırmak için tüketime kayıyoruz, aşırı tüketime. Bu da dönüp dolaşıp yerkürenin akışlarını/ritimlerini bozan bir yaşam tarzına yol açıyor. Yani yerkürenin rahatlaması özünde insanların doğallığa dönmelerine ve bununla gelecek doğal mutluluğa ulaşmalarına bağlı.