Ekolojik Kayık
Ekolojik bir kayık yapma hevesindeyim. Ne demek istiyorum? Bir kayık, herhangi bir deniz aracı veya bir araç nasıl ekolojik olur? İlk önce bazı tanımlar. Karbon ayak izi ve ekolojik ayak izi ne demek? Ardından da kayığımızı nasıl ekolojik yapacağım, onu anlatacağım. Sadece kayık da değil, denize indikten sonraki seyirleri de ekolojik olacak.
Ama ekolojik olmak sadece bu ayak izlerini azaltmakla ilgili olamaz. Meselenin bir de felsefi bir boyutu var, farklı bir yaşam tarzına işaret eden bir felsefe boyutu. Buna da kayığımızın karbon ve ekolojik yükleriyle ilgili konuştuktan sonra Doğal ve Ekolojik Denizcilik bölümünde değiniyorum.
Ayak izi sözcüğü aslında yük demenin kibarcası. Ya da belli bir düzeye kadar ayak izi, sonra gezegenimize yük. Çok kısaca şöyle:
Karbon ayak izi herhangi bir canlının faaliyetleri sırasında ürettiği karbon temelli gazlar. Neden önemli bunlar? Çok fazla olurlarsa gezegenimizin gereğinden fazla ısınmasına yol açıyorlar. Her canlı canlılığından dolayı böyle bir yük yaratıyor. Bizim farkımız, sadece bedenlerimizle değil bir de yaptığımız nesnelerle bu yüke katkıda bulunuyoruz.

Ekolojik ayak izi ise doğayı ne kadar kullandığımızın göstergesi. Yani ihtiyaçlarımız için doğayı ve dolayısıyla gezegenimizi ne kadar dönüştürüyoruz? Burada da her canlının bir payı var. Çünkü her canlı bir parça içinde bulunduğu çevreyi değiştirir. Biz de farklı değiliz, sadece bunu çok daha büyük ve tehlikeli bir ölçekte yapıyoruz.
Tanım itibarıyla, karbon ayak izi veya yükü ekolojik ayak izinin en önemli bileşeni. Kısaca konuya girdikten sonra şimdi biraz daha ayrıntı.
Ekolojik Ayak İzi ve Karbon Ayak İzi
-
Her canlı gibi biz de ihtiyaçlarımız için doğanın/gezegenimizin sunduğu kaynakları kullanıyoruz. Bu yük doğanın baş edebileceği düzeyde olduğu sürece sorun yok. Ama değilse, bu tüketimi yeterince süratle yerine koyamayabilir. Bu da istenmeyen kalıcı değişikliklere yol açabilir.
-
Bir başka sorun da doğal alanları yok etmemiz. Ne için yok ediyoruz? Kendimizi beslemek ve barınmak için. Hem tarım hem de hayvancılık için çok geniş alanları dönüştürüyoruz ve bu sırada burada yaşayan canlıları ya yok ediyoruz ya da kaçırıyoruz. Sayımız çok arttığı için bu yıkımın boyutları da epeyce büyüdü.

Madencilerden korunmayı bekleyen Latmos - Bafa yöresi
-
Sadece alan açmıyoruz, açarken bir de dünyadaki biyolojik çeşitliliği azaltıyoruz. Biyolojik çeşitlilik canlılığın özü, en önemli itici gücü.
-
Son olarak da enerji elde etmek için oluşturduğumuz süreçler ve ayrıca yaşam tarzımız atmosferde daha fazla ısı tutan karbon temelli bileşiklerin miktarının artmasına sebep oluyor ve bu da dünyamızın normalde uzun dönemde değişen iklimsel dengeleri üzerinde olumsuz etkilere yol açıyor. Şu anda büyük ölçüde biz insanların sebep olduğu bir iklim değişimi/krizi süreci içindeyiz.
Sonuncu madde doğrudan karbon ayak izimizle ilgili. Ne kadar kirletiyoruz? Hep birlikte dört maddeyse ekolojik ayak izimiz oluyor. Yani ne kadar doğa kullanıyoruz? Ben ayak izi yerine, yük demeyi tercih ediyorum. Evet, her canlının bir yükü var. Sorun, bunun aşırıya kaçması.
Kayığımızın Yapımının Ekolojik ve Karbon Yükü

Yapım aşamasında karbon yükünü arttıran başlıca kalem enerji tüketimi.
Aletler elektrikli, ağacın taşınma ve kesilmesinde yakıt gerekli. Bir de kullanılan malzemenin üretim ve taşınmasında tüketilen yakıt var.
Karbon yükü ekolojik yükün en büyük kalemidir ama bir kayık yapımı, ağaç kesimi ve malzeme hammaddesinin elde edilme süreciyle ekolojik yükü de arttırır.
Bir de ağaçların kesilmeden önce canlı olduklarını unutmamalıyız. Bu da bizi ekolojik etik alanına götürüyor.
Durum böyle olunca, en azından verdiğimiz zararı belli bir sınırda tutmamız gerekiyor. Gereğinden fazla yükseltmemeliyiz. Gereksiz tüketim ve israf yapmamalıyız.
Kayığımızda yerel ağaçlar ve geleneksel teknikler kullanıyoruz.
Dolayısıyla, tekne yapımcılığında ağacın en az ziyanla hazırlanması, titiz hesap, programlı çalışma ve işçilik önemli konular.
Kendinizi yerel üretimle sınırladığınızda her iki izi/yükü de düşürüyorsunuz. Yerel ağaçları kullandık. İthal ağaçlardan uzak durduk.
Yakıt tüketen fırında kurutma yerine, açık havada doğal kurutmayı seçtik.
Kayığımız geleneksel yöntemlerle yapılıyor. Bu da karbon yükünü düşürüyor. Çünkü modern malzeme üretimi daha fazla enerji gerektiriyor. Bir de doğanın kirletilmesi var.
Çok şart olmadığı sürece marin kontrplak, epoksi malzeme vb'den uzak durduk.
.jpeg)
Son ağaçlarımız doğal şekilde kururken
İlla en modern malzemeyi seçmedik. İşimizi gördüğü sürece daha basit malzemeye başvurduk. Örneğin, çoğumuzun ilgilenmeyeceği kendir halatlar da işimizi görüyor. Makaralarımız ahşap. Yelkenimiz bezden. Kayığımızın boyasının da son teknoloji ürünü markalar olması gerekmiyor.
Bizimki klasik yelkenli değil, geleneksel yelkenli. Prestij sembolü değil. Doğa için biraz çirkin gözükebiliriz.
Kayığımızın Seyirlerinin Ekolojik ve Karbon Yükü

Motorumuz olmayacak, jeneratör de düşünmüyoruz, böylece karbon yükümüzü neredeyse sıfırlıyoruz. Rüzgarla yol alacağız.
Irgatımız mekanik olacak. Elektrikli sintine pompamız ve elektronik araçlarımız yok.
Elektrik üretmemiz gerekecek ama o yatırıma ileride kendimizi biraz toparladıktan sonra gireceğiz. Portatif güneş panelleri düşünüyoruz.
Neredeyse sıfırlıyoruz dedim karbon yükümüzü. Çünkü mutfağımız bir parça yakıt kullanacaktır. Bir de kışın ara sıra ısınmamız gerekecek.
Ama yıllık bakım için kullanacağımız malzemenin payını da unutmamak gerek. Az ama var.
Limanda demirlemeyeceğiz. Tonoz kullanacağız, bir de her demir atmanın getirdiği ekolojik yük var. Ufak ama o da var.
Tres Hombres. Motorsuz taşımacılık yapıyor. Amaç aynı. Daha az tüketerek yaşamak ve çalışmak. Daha ekolojik olmak. Üstelik pek ufak da değil.
Kayığımızda Yeme İçmenin Ekolojik ve Karbon Yükü
Bir de yeme içmenin getirdiği ekolojik yük var. Hem tüketilen malzeme açısından hem de atık olarak.
Bu konuya özellikle değinmek istiyorum, çünkü son zamanlarda yeme içme alışkanlıklarımız karnımızı doyurma ve biraz da keyif almanın çok ötesine geçti, önemli bir atık kaynağına dönüştü.
Atık derken malzemeden çıkan çöpe ek, biyolojik atık, yani insan dışkısı da var. Birincisi çöp torbası, ikincisi pis su tankı.
İki şey önemli burada. Bir, yerel ve mevsimsel tüketimi öne çıkartmak. İki, gösterişçi tüketimden kaçınmak.
Yavaş yeme / slow food denen yeni bir felsefe var. Evet, endüstriyel ürünlerden kaçınmalı ama bir de yerellik var bu felsefede.
İkincisi unutuluyor çoğu kez. Yani egzotikten kaçınmak ama sadece o da değil, yerel olmayandan da kaçınmamız gerekiyor. Ancak ikincisi de olunca karbon yükü ve ekolojik yük azalıyor.
Aynı şekilde gösterişçi yeme içme de tüketimi arttırıyor. Gösterişe belli oranda ihtiyacımız var sosyal ilişkilerimizde, kabul. Ama belli oranda. Maalesef günümüzde modern yaşam tam tersini özendiriyor.
Gösteriş için gereğinden fazla pişiriyor ve yiyoruz. Bunun da karşılığı, çöp kadar biyolojik, yani dışkı artışı. Bir de bununla beraber su ve temizlik malzemesi tüketimi artışı.

Yandaki foto kadar olmayacağız tabii. Kayığımızdaki konfor bu geleneksel iş kayığınkinden çok daha fazla olacak. Foto: Yunan sitesi Naftotopos'tan..

Mavi Yolculuk gezilerinde yeme içme bir zamanlar çok daha doğal düzeydeydi. Henüz bir prestij sembolüne ve tüketim aracına dönüşmemişti deniz gezileri.
Biraz abarttığımı düşünenler olabilir. Bir kısmımız için evet, öyle olabilir. Ama ekolojik yaşamın gerekliliğine inanıyorsak, pek öyle değil. Ekolojik yaşam ve etik, yani gezegensel yaşama uyum ve diğer canlıların yaşam hakkına saygı bu kadar ayrıntılı düşünmeyi gerektiriyor.
İş sadece çöpleri ayırmakla bitmiyor. O daha çok vicdanı rahatlatma. Baştan tüketimi azaltmıyorsanız pek bir şey yapmıyorsunuz aslında.
Kendinizi başka bir canlının çöpünün ve dışkısının içinde var olmaya çalışırken düşünün. İster miydiniz? Ekolojik etik böyle düşünmeyi gerektiriyor.
Ama o çöpler onlara yiyecek oluyor, diyenler çıkabilir. Pek öyle değil, o çöpler doğal yeme döngülerini sabote ederek daha fazla üremelerine ve dolayısıyla diğer dengelerin bozulmasına sebep olabiliyor.
Biz de diğer canlılar gibi biyolojik atık ve çöp üretiyoruz. Bunu durduramayız. Ama bu tüketimimizi ihtiyacın ötesinde arttıran sosyal ve kültürel alışkanlıklarımızı sınırlayabilir, tüketimimizi daha doğal düzeyde tutabiliriz.
Doğal ve Ekolojik Denizcilik
Geleneksel Denizcilikle neden ilgileniyoruz? En doğal denizcilik de ondan. Özellikle motorsuz, sadece yelkenli haliyle. Ama aşırıya kaçmadan ufak bir motorla da öyledir. İki şekilde en doğaldır.
(1) Çünkü doğaya bağlıdır, onu anlamaya, onunla uzlaşmaya dayanır.
(2) Çünkü insanı en doğal haliyle, bedeni ve aklıyla, deniz ve doğayla buluşturur. Buluştururken de hissettirir, düşündürür, sorgulatır.
Bu anlamda deniz turizminin, denizde tatilin göz bebeği mavi yolculuktan farklıdır. Çünkü sadece bir kaçış değildir, modern yaşamdan bir süreliğine kaçış.
Ne tekrar sistem için aynı performansta çalışmaya dönebilmek için pasif dinlenmedir, ne de normalde yapılamayan eğlenceyi, aşırı tüketmeyi, gösterişi on beş güne sığdırmaktır.
Doğal denizcilik bir buluşma, bir yeniden buluşmadır; doğayla ve insanın kendisiyle.

İtalya'dan bir örnek. Eski geleneksel yelkenlilerden bir leudo günümüze uyarlanmış

Diğer yandan, geleneksel denizcilik en ekolojiktir. Çünkü büyük ölçüde bedenseldir, teknoloji çok az veya ilkel düzeydedir. O yüzden de doğaya yükü azdır. Bir de motorsuzsa yükü iyice sıfırlanır.
En ekolojiktir, çünkü dikkate almaya zorlar. Nispeten acizdir doğa güçleri karşısında. Bu da denize ve doğaya karşı belli bir saygıyı geliştirir.
Çevresinde var olan diğer canlıların haklarını gözetmeye kadar giden bir saygıdır bu. Aşırıya yol açmayan, açmadığı gibi ayıplayan bir ilişki.
Bu da denizde ve genelde doğada etik olmaya, yani doğru olanı yapmaya götürür. Buradan ekolojik denizciliğe giden yol pek de uzak değildir. Maalesef bu denizcilik etiği, geleneksel denizcilikle birlikte büyük ölçüde kaybolmuştur artık.
Ama keyif de aldırır. Keyfin kaynağı hareketsizlik ve boş vermek değil, aksine faaliyettir. Bedenini işe koşar, zihnini kullanır. Tüm bedensel akışları harekete geçer.
İnsanın hareketli ve gözlemci bir canlıdır. Keyif almasının ardındaki biyolojik süreçler bu ikisiyle yakından ilişkilidir. Bunları alın zamanla mutsuzluk başlar. Aşırı tüketim de bir bakıma bu yokluğun bastırılmasıdır.
Eski Bodrum yelkenlilerinden, motorsuz bir iş kayığı
Ekolojik Yaşam
Ekolojik denizciliğin devamı ekolojik yaşamdır. Eğer kendinizi sadece karbon ayak izini veya yükünü azaltmakla sınırlamıyor, bir yaşam tarzı değişiminin de gerekli olduğunu görüyorsanız.
Ekolojik yaklaşım özünde insanın kalıplarının dışına çıkarak düşünmesi ve yaşamını şekillendirmesi yatar. Ne demektir bu?
Herhangi bir canlı türü olmanın dayattığı daha dar şart ve kalıplarının dışına çıkarak içinde bulunduğu yaşamı ve dünyayı ya da gezegeni içerdiği tüm ilişkiler çevresinde algılamaya başlamasıdır.
.jpeg)
Geleneksel Denizciliğe Geri Dönüş

1980 yılından bir foto. Epeyce boş bir koy ve epeyce geleneksel bir kayık. Tuvaleti bile dışarıda (Foto: Cemal Mutlu)
Geleneksel Denizciliğe dönüşü, özellikle ekolojik açıdan, yani doğaya çok daha uyumlu olmasından dolayı savunuyorum.
Bir de daha tabii doğal olması, insanı hem fiziksel ve zihinsel potansiyeliyle hem de çevresiyle buluşturmasından dolayı da ilgimi çekiyor.
Burada insanın modern yaşam tarzının dayattığı psikolojik ve sosyal zorluklarına olumlu katkıda bulunacak bir araç görüyorum.
Artık bu yelkenlileri iş kayığı olarak kullanmak zor. En azından bizim yöremizde zor.
Başka yerlerde, örneğin Kuzey Avrupa'da yelkenli taşımacılığa geri dönüş denemeleri var.
Bizdeyse ancak tatil denizciliğinde geleneksel yelkenlilere geri dönüş olabilir.

Genelde turizmin ve özelde de deniz turizminin son yıllarda geldiği olumsuz nokta geleneksel denizciliğe dönüşü daha önemli kıldı. Kıldığını düşünüyorum.
En önemli hammaddesi doğaya gözü gibi bakması gereken turizm tam tersini yapmaya başladı.
Tatilciliğimiz, tatil anlayışımız, doğamıza, doğal değerlerimize zarar veren bir düzeye geldi.
Bir kere, her şeyden önce, turizm açısından bu hammaddenin korunması gerekiyor. Elbette sadece güneş ve denizle de yürüyebilir turizm.
Ama yöremizin doğal güzelliği onu bu sektörde daha avantajlı kılıyor. Dolayısıyla, doğanın korunması meseleye sadece turizm açısından bakanlar için de önemli.
Ama kapitalistçe düşünce bir yana, bu projede asıl derdimiz, insanın her yeri kafasına göre bozmaması gerektiği.
Çıkar ve hırslarımızın bir sınırı olmalı. Çünkü bizim dışımızda da bir dünya var ve o dünyada yaşayan başka canlılar.
Dirsek Bükü gibi koylarda yazın demirleyen tekne sayısındaki inanılmaz artış, ekolojik açıdan alarm verici boyutlarda.
Eğer tatil yapılacaksa ve bunun için deniz ve doğa kullanılacaksa, bugün var olan tatil anlayışı tek seçenek değil.
Hem doğaya daha az zarar veren hem de insanın doğayla daha fazla etkileşime girmesini sağlayan bir seçenek daha var. Doğal Denizcilik.
Bu proje ticari bir girişim değil. Bunu sürekli vurguluyorum. Ama bu alanda bir örnek oluşturmaya çalışacağız.
Bu yüzden diğer hedeflerimize ek, sadece destekçilerimize açık Deniz ve Doğa Seyirleri düzenleyeceğiz.
Mavi Yolculuğun ilk zamanlarında çalışmış biri olarak kendimi bu denize ve doğaya borçlu hissediyorum.
Doğanın korunması için kontrolsüz turizme alternatif doğa uyumlu bir seçeneğin geliştirilmesi gerekiyor. Üstelik bu seçeneği arzulayanlar da var.
Kayık1934 projesi olarak elimizdeki geleneksel kayıkla bunun yayılmasına yardımcı olacağız.
