Nefes Alanları - Sistemde Aralıklar Açmak
Ekokültürel Habitat bu projenin ekolojik mücadelesindeki somut çözüm önerisi. Tespitler dört dörtlük de olsa bunları somut bir çözüm önerisi izlemediği sürece tüm konuşmalar boş ve bu öneri kesinlikle bir değişim içermeli. Özellikle bugün geldiğimiz noktada bunun yüzeysel değil, kökten bir değişim olması da şart gözüküyor.
Çoğu kez bir nakarat gibi tekrarlıyoruz ilk önce kendimizi değiştirmemiz gerektiğini ama sıra bunu yapmaya geldiğinde, çeşitli istisnalarla boğuveriyoruz bu hedefimizi ve sonunda yine pek suya sabuna dokunmayan yüzeysel değişikliklerle kendimizi kandırıyoruz. Ekokültürel Habitat suya sabuna dokunan, dokunmak isteyen bir çözüm. Dolayısıyla muhtemelen herkes için değil, gerçekten ilk önce kendisini, sonra bir şeyleri değiştirmeye istek ve cesareti olanlar için.
Sömürü Habitatı
Sömürü kavramı yıllar içinde klişeleşerek o ilk baştaki etkisini yitirmiş gözüküyor. Hatta artık günümüz sorunlarını açıklamada yetersiz ve gereksiz olduğu bile düşünülüyor. Aksine, bugün sömürü o kadar yayılmış ve o kadar sinsi bir karakter edinmiş durumda ki, her zamankinden daha da önemli oldu.
Öyle yerlere yayıldı, hayatımızın ve hatta canlılığımızın öyle boyutlarına girdi ki, sabah akşam hatırlatmamız gerekiyor sömürüyü. Eğer hâlâ boğulduğumuzu hissediyorsak, giderek daha sık farklı nefes alanları hayal ediyorsak, bunun özlemini duyuyorsak, o zaman hâlâ sömürü var ve biz bu yüzden karşıtı hayallerle kendimizi ayakta tutmaya çalışıyoruz.
Yeni Sömüren Sömürülen İlişkisi
Şöyle bir fark var ama artık. Sadece bir çalışan, bir işçi, köylü, yani mevcut düzenin emekçisi olarak sömürülmüyoruz. İşimizin dışında, boş zamanlarımızda da sömürülüyoruz. Dayatılan seçimlerle, yaşam tarzlarıyla ama özünde basit tüketicilere dönüştürülerek de sömürülüyoruz. Evet artık ne sadece eski sömürü var ne de sömüren sömürülen ayrımı eskisi gibi net. Artık çok ileri gitti sömürü.
Sömürü bir insan ilişkisi. Pek hoş olmasa da bir ilişki türü. İnsanı kaynağa dönüştüren bir ilişki türü. Tıpkı evcilleştirilmiş hayvanlar gibi. İlk kez karmaşık yerleşik toplumlarda görüyoruz sömürü ilişkisini. Kalabalıklaşma, ileriye dönük üretim, işbölümü ve hiyerarşilerle başlıyor. İlk başta geçim için sömürmeye başlıyoruz hemcinslerimizi, sonra da zenginleşmek için. Zamanla bu kaynak olanların sayısı artıyor, çoğunluğu oluşturuyorlar.
Zamanla evriliyor, özellikle son üç yüz yılda teknoloji ve bilimin de desteğiyle görmediğimiz boyutlara ulaşıyor. Sadece gayet sistematik ekonomilere dönüşmüyor, hayatın her alanına da giriyor. Evimize giriyor, soframıza geliyor, yatak odamıza giriyor, içimize giriyor, biyofiziksel süreçlerimiz, bedenlerimiz, hormonlarımız üzerinden gerçekleşmeye başlıyor.
Sömürü Bedenlerimizi Keşfetti
Bedenlerimizin biyofiziksel süreçlerini kullanarak, yani kandırarak tüketimi tetikleyebileceğini, abartabileceğini, bizi bağımlı kılarak ve sahte arzular yaratarak bunu paraya, haksız kazanca dönüştürebileceğini keşfetti. Sadece küreselleşmedi, bedenlerimizin içine girerek mikroskopik bir boyut üzerinden de çalışmaya başladı. Biz farkına varmadan, hissetmeden. Telefonlarımızla, seyrettiğimiz filmlerle, bizde çeşitli arzuları tetikleyen faaliyetlerle, kısacası bedenlerimizi etkileyen her süreç üzerinden, sömürü hayatlarımızı tamamen ele geçirdi.
Artık sömüreni sömürülenden ayıran çizgi kayboldu. Artık sadece sadece emek sömürüsü yok. Sömürü tüketim ve yaşam tarzı üzerinden de gerçekleşiyor. Artık hayatlarımızın her alanına girmiş ve en önemlisi de bizi bedenlerimiz üzerinden kontrol eden ve sömüren habitatlarda yaşıyoruz. Kocaman bir hayvan barınağını andıran, her alanı, her köşesi sömürü için mükemmel uyuma ulaştırılmış bir habitat. Binlerce yıl önce temellerini attığımız yapay habitatın nihai şekli bu artık.
Antikapitalist Habitat Mücadelesi Şart
Hâlâ sömüren ve sömürülenler var, hâlâ kaynak olarak kullanılan bir çoğunluk ve kullanan bir azınlık var ama artık çözüm sadece bu azınlığı alaşağı etmek değil. Muhtemelen hiçbir zaman değildi. Asıl mesele böyle bir durumu ortaya çıkaran habitatın kendisinin hiçbir zaman buraya gelmeyecek şekilde tasarlanması. Yoksa aynı yere tekrar tekrar geleceğiz. Artık önümüzdeki hedef bu olmak zorunda. Artık herhangi bir ekolojik hareketin, eylemin veya duruşun kendisini ekolojik tanımlaması yeterli değil, aynı zamanda antikapitalist de olmak zorunda. Ya da başka bir deyişle, kapitalizmin de özünde ekolojik bir öğe olduğunu kavramamız gerekiyor.
Sadece ağaç, çiçek, bakir doğa söyleminden ibaret olmamalı ekolojik mücadele. Ya da doğal ortamların bozulması, doğanın yok edilmesinden. Ekoloji dediğimiz şey tanım itibarıyla canlı organizma ile çevresi arasındaki ilişkilerin toplamı demek. Her canlı bir habitata doğar. Yani her canlı bir habitatla birlikte düşünülmeli. Her canlının bir biyolojisi olduğu gibi, bir ekolojisi de vardır. Dolayısıyla, ekolojik mücadele doğası itibarıyla ilk önce bir habitat mücadelesi olmak zorunda ve bugün bizim habitatlarımızın ana motoru kapitalizmdir. Yani kapitalizm özünde sadece ekonomik değil, ekolojik bir olgudur. Bu yüzden de bugün karşı karşıya kaldığımız ekolojik krizlerle mücadele edeceksek bu krizlerin en önemli sebebinin kapitalizm olduğunu görmek ve dolayısıyla antikapitalist de olmak şart.
Karşıt Habitat - Ekokültürel Habitat
Sorun, o halde, her şeyden önce bir habitat sorunu. En azından artık öyle. Yapay habitat en uyumlu haline evrilmiş durumda, tam uyumlu bir sömürü habitatına. Ama bu kendi içinde bir uyum. Aslında ne biz insanlar ne de çevre bu sömürü habitatına uyumlu değil ve büyük çelişki de burada.
İnsanların büyük kısmı bu habitata uyum sağlamış olabilir, daha doğrusu sürekli uyuşturulması gereken çeşitli streslerle, mutsuzluklarla yaşamaktan pek şikayetçi olmayabilir. Başka bir ihtimal olmayınca insan neyi kaçırdığını da bilemiyor. Böyle bir yaşamı içselleştirince başka seçenekler düşünemiyoruz. Ama sistem mükemmel değil. Bu stres sorununu, yapısal mutsuzluk sorunun çözemiyor. Bu yüzden de bir kısmımız başka seçenekler arıyor, başka seçenekler geliştirmeye çalışıyor ama sistem bunlara tepki gösteriyor, bu tür serbest alanlar bırakmamaya çalışıyor. Yine de direnmek, bu tür alanlar, karşıt habitatlar yaratmak ya da ileride bunlara dönüşecek geçici ve sömürü habitatı karşıtı nefes alanları oluşturmak mümkün.
Yukarıda belirttiğim gibi, genelde sömürüyü ekonomik bağlamda düşünmeye alıştırıldık. Oysa sömürü artık hiç beklemediğimiz alanlarda. Duygularımız ve fizyolojik süreçlerimizi kullanıyor. Bunlar artık yeni ekonomik kazanç yolları, kaynakları. Eskiden kaslarımızdı, sonra zihinsel süreçlerimiz, aklımız oldu. Şimdiyse hormonlarımız ve diğer fizyolojik süreçlerimiz. Bu yüzden de sömürü artık sadece fabrikada, atölyede, ofiste değil, diğer yaşam alanlarımızda, güya boş olması, bize ait olması gereken boş zamanlarımızda ve bedenlerimizin içinde.
Bunu değiştirmemiz, buna karşı çıkmamız, burada direnmemiz gerekiyor. Yoksa sonu yok, dur'u yok bu gidişin.
Ekokültürel Habitatın Zorunlu Asgarisi Üç İlke
Bunun çözümü olarak bu proje en az üç temel ilkeye dayanan ve bizi, evrimimizin getirdiği doğal süreçlerimizle yeniden tanıştıracak ekokültürel habitat fikrini öneriyor. Buna nefes alanı da diyorum. Çünkü şu anda tüm dünyayı bu şekilde dönüştürmek mümkün değil. Ama nefes alanları yaratabiliriz, ileride daha geniş habitatlara dönüşeceğini ümit ettiğimiz nefes alanları. Gelelim üç temel ilkeye:
1. Bedenselliğimizi devre dışı bırakan teknolojilerden uzak durmak. Teknoloji düşmanlığı değil, belli teknolojilerden uzak durmak, sorgusuz sualsiz her teknolojiye evet dememek. Bedenimizin doğal süreçlerini kısıtlayan, bunların yerini alan veya baskılayan teknolojilerden uzak durmak, bedenimizin zaten yapabildiğini değil yapamadığını yapan teknolojileri teşvik etmek.
2. Modern tüketim kültürünün, telefon, sosyal medya ve şimdi yapay zeka temelli iletişim ve etkileşim ağlarından uzak durmak, bunların üzerimizdeki kontrollerini sınırlamak. Doğal ve bedensel iletişimi canlandırmak.
3. Modern kültürün aşırı bireyselleşmesinden uzaklaşarak insan evriminin doğal var oluş şekli olan ufak gruba geri dönmek. Ne aşırı kalabalık ortam ne de bunun panzehiri olarak sunulan çekirdek aile ve/veya tek başınalık.
Yani üç alanda dönüşüm: Beden, iletişim ağları ve temel sosyal birim. Toplumsal ve ekolojik sorunlarımızın en önemli sebebi, evrimimizin bu üç alanda geliştirdiği doğallığımıza aksi habitatlarda yaşamaya zorlanmamız. Gelelim bunun Kayık1934'deki uygulanmasına.